İzledim: Bayrak

Yaklaşık okuma süresi: 4 dakikaBenim için 2017’nin son oyunu olan İstanbul Devlet Tiyatrosu‘nun Bayrak oyununu yılbaşından bir gün önce annemle birlikte Kozyatağı Kültür Merkezi‘ndeki Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi‘nde izledik. Kozyatağı Kültür Merkezi’ne bir dönem oyun izlemek için çok yoğun bir şekilde gittim. Artık biraz daha seyrek de olsa Devlet Tiyatroları’nın oyunlarını izlemek için gidiyorum. En son geçtiğimiz sene bu zamanlar Sessizliğin İçinden oyununu izlemiştim.

Bayrak, Berkun Oya‘nın kaleme aldığı bir oyun. Bu sezon sahnelenmeye başlandı. Geçtiğimiz sene oyundan uyarlanan Masum isminde bir dizi yapılmıştı. Böyle bir oyunun varlığından o vesileyle haberdar oldum ama diziyi izlemedim. O yüzden yazacaklarım, başka bir yapımın etkisinde kalmadan yalnızca oyunun İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından Kubilay Karslıoğlu yönetmenliğinde sahnelenen hâliyle ilgili olacak. Bundan gayet memnunum. Çünkü aksi bir durumda beğenilerimin veya memnuniyetsizliklerimin birbirine karıştığını fark ediyorum. Bir benzerini edebiyat ve sinema – tiyatro ilişkisinde de yaşıyorum. Bir üretimin farklı bir disipline uyarlaması yapılmışsa ilk tercihim ekseriyetle aslı oluyor. Açıkçası tahayyül sırasında bencil bir tutum gözetiyorum. Misal bir romanın tiyatroya uyarlamasında önceliğim oyunun yönetmeninden ziyade hasbelkader benim kurduğum dünya oluyor. Bu sayede daha sonra yönetmenin kurduğu dünyayla karşılaştırmalar yapıp, oyunun bir kritiğini çıkarabiliyorum.

Bayrak’ın hikâyesi bir çift arasındaki ihanetin meydana getirdiği polisiye bir vaziyet üzerinden şekilleniyor. Eşini öldüren bir oğulun ne yapacağını bilemeyerek ailesinin evine gitmesiyle başlıyor oyun. Bu sahneyle beraber oyunun artan gerilimi, şiddeti değişkenlik göstererek oyunun sonuna kadar sürüyor. Oyunlu bir kurguya sahip olan Bayrak izleyiciyi de oyunun içerisine çekiyor ve cinayeti çözümlemede izleyicinin eline ucunu takip edeceği birkaç ip bırakıyor. Ama oyun devam ettikçe bu ipin düz olmadığı, sonuna ulaşıldığı sanılan noktalardaki düğümleriyle cinayeti çözümlemeyi bir hayli karmaşıklaştırdığı görülüyor.

Oyundaki zaman mefhumu olayın aydınlanması sürecindeki bazı anlarda saat yönünün tersine akıyor. Sinevizyon yardımıyla izleyiciye hissettirilen bu geri dönüşler hikâyedeki ucu açık noktaları kapatıp oyunun finale giden yolu açıyor. Bu noktada bir beğeni kıstası olarak görmediğim ama oyunun sürprizli kurgusunun içerisinde basit bulduğum tek nokta bu sinevizyonun kullanımı. Bayrak, izleyicinin dikkatini vermeden, üstüne kafa yorup birtakım çıkarımlar yapmadan izleyebileceği bir oyun değil. Anlamak için dahil olmak gerekiyor. Hâl böyleyken -sanıyorum ki anlaşılmama kaygısıyla- sahneye yansıtılan devasa bir saat üzerinden zamanın geriye aktığını görmeseydik ne eksik kalırdı diye düşünmeden edemedim. Bu konuda izleyiciye haksızlık yapılmış gibi hissediyorum. En azından çok büyük bir kısmına. İzleyicinin havsalasına güvenilerek alınacak bir risk oyunun daha gerçek bir düzlemde devam etmesini sağlayabilirdi. Onun yerine anlatan veya insiyaki olarak tahmin ettiren değil doğrudan gösteren bir sahneleme tercihi yapılmış.

Oyunda anneyi Gönen Aykaç, babayı Ali İpin, abiyi Murat Sarı, kardeşi Uygar Özçelik, eşini Deniz Çom, sevgiliyi Hüseyin Sevimli ve polisi Arda Kaptanlar canlandırıyor. Gönen Aykaç’ı birkaç sene önce yine İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu Eğer Bu Bir Film Olsaydı oyununda izlediğimi ve beğendiğimi anımsıyorum. Fakat Bayrak oyununda hikâyeyle oyunculuğunu bağdaştıramadığım tek karakter kendisinin canlandırdığı anne oldu. Ne ses tonu ne jestleri ne de evde yaşanan olaylara karşı tavrı anne rolünü bana hissettiremedi. Bir şeylerin ya eksik ya da abartılmış olduğu hissini verdi. Bunun yanında Murat Sarı ve Deniz Çom’u çok beğendim. Oyunun rejisi bu iki oyuncunun rollerinin perde arasında da pasif olarak sürmesine imkân tanıyor. İzleyiciler arasında ufak çaplı bir şaşkınlık yaratsa da alışılagelmiş sahneleme yöntemlerine nazaran etkili ve dikkat çeken bir seçim olmuş bence. Oyuncular için ise yorucu olduğu aşikar.

Oyundaki mekan değişiklikleri sahnedeki fiziki değişiklikler asgari düzeyde tutularak ışık oyunlarıyla yapılıyor. Bu açıdan Behlüldane Tor‘un hazırladığı, ışığa göre değişkenlik gösteren dekor tasarımını beğendim. Bu arada yanlış duymadıysam oyundaki çalan telefonlardan birisinin zil sesi Büyük Ev Ablukada’nın bir şarkısıydı. Bu da güzel bir detay olarak aklımda kaldı.

Özetle Bayrak, ihanetten doğan polisiye bir hikâyeyi akıllıca bir kurgunun etrafından dolaşarak anlatıyor. Bunu yaparken aile ve kadın – erkek ilişkileri özelinde kıskançlık, şiddet, bencillik gibi insana dair konulara dokunuyor. 2017’i tiyatro açısından güzel kapatmama neden oldu Bayrak. Umarım oyun seçimlerimdeki isabetli kararlarım yeni senede de devam eder.

Oltalar suyun altında karıştı.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Berkun Oya
Yöneten: Kubilay Karslıoğlu
Dekor Tasarımı: Behlüldane Tor
Oynayanlar: Ali İpin, Gönen Aykaç, Murat Sarı, Uygar Özçelik, Deniz Çom, Hüseyin Sevimli, Arda Kaptanlar
Süre: 1 saat 45 dakika (2 perde)