İzledim: Oyunun Oyunu

Yaklaşık okuma süresi: 4 dakikaOyunun Oyunu, İstanbul Şehir Tiyatroları‘nın merak ettiğim bir oyunuydu. Bir Cuma akşamı haftayı kapatırken Üsküdar Musahipzade Celâl Sahnesi‘nde izleme fırsatı buldum. Pek aşina olduğum bir muhitte olmamasına rağmen Üsküdar Doğancılar’daki Musahipzade Celâl Sahnesi’nin önünden daha önce birkaç kez geçtiğimi anımsıyorum. İlk defa bir oyun izlemek için içerisine girmiş oldum. Sahnenin oldukça geniş bir fuaye alanı var. Salonu da keza aynı şekilde rahat ve bakımlı. Koltuğumu ararken koltuk numaraları biraz şaşırttı beni. Alışılagelmişin aksine koltuk numaraları sağdan başlıyor. Bu vesileyle salonu baştan başa iki kere turlamış oldum. Küçük bir keşif oldu benim için.

Farklı semtlerde oyunlar izledikçe izleyici kitlelerinin bariz şekilde ayrıksılıklar gösterdiğini fark ediyorum. Mesela Şişli civarında oyun izlediğim sahnelerde gözlemlediğim, izleyiciler genelde birbirlerini tanımıyor, oyunlarını izledikten sonra hızlı bir şekilde salonu boşaltıp hayatlarına devam ediyorlar. Fakat Kadıköy ve Üsküdar’daki sahnelerde insanların oyunlara ekseriyetle aileleri veya arkadaşlarından oluşan kalabalık sayılabilecek gruplar hâlinde geldiklerini, yalnız gelseler dahi bir şekilde civarındakilerle iletişim kurduklarını görüyorum. Musahipzade Celâl Sahnesi’nde de onu net bir şekilde gördüm. Oyunun başlamasını beklerken gözümün önünde onlarca insan birbiriyle hasret giderdi. Hâsılı, birçokları için o akşam oyundan azade olarak ayrı bir keyifle başladı.

Oyunun Oyunu tamamen konusu itibarıyla merak ettiğim bir oyundu. Ertesi akşam prömiyerini yapacakları oyuna hazırlanmaya çalışan bir tiyatro kumpanyasının hikâyesi. Başlarına gelen aksiliklerle, oyuncularının kendine has tavırlarıyla, oyunu prömiyere yetiştirmek için çabalayan yönetmeniyle bir durum komedisi. Benzer bir örneğini 2015 senesinde İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun Geçtim Ama Tiyatro’dan oyunuyla izlemiştim. Kişisel olarak bu türü çok beğeniyorum. Bir işin mutfağını görebilmek, normal şartlarda erişemeyeceğim detaylara vâkıf olabilmek beni heyecanlandırıyor. Geçmiş seyir deneyimlerimden oyunun hem sahne önünde hem de sahne arkasında bana tanıdık isimler vardı. Michael Frayn‘ın kaleme aldığı oyunun yönetmeni Ali Gökmen Altuğ. Oyun Atölyesi’nde hâlen sahnelenmekte olan, benim geçtiğimiz sezon sonunda izleyebildiğim Hansel ile Gretel’in Öteki Hikâyesi oyununun yönetmeni. Oyunculardan ise Caner Çandarlı’ya Komşum Hitler, Yeliz Gerçek‘e Ölü Adamın Cep Telefonu oyunlarından aşinayım. Oyunda yönetmen rolünü canlandıran Ahmet Saraçoğlu‘na ayrı bir parantez açmak istiyorum. Neredeyse tüm salonu kullanarak oynadığı rolü, oyunun temposunun her dair yüksek durmasına vesile olurken benim için de oyunun akılda kalan performanslarından oldu.

Konusuyla, temposuyla, zaman zaman içerdiği absürt unsurlarla eğlendirmeyi, güldürmeyi amaçlayan bir oyun Oyunu Oyunu. Fakat son zamanlarda izlediğim, komedi iddiasında olan veya bir şekilde izleyiciler arasında böyle duyulmuş oyunlardan pek memnun ayrılmıyorum. Oyunun Oyunu da onların arasında katıldı maalesef. Bunun o yönde bir çabam veya düşüncem olmamasına rağmen oyun öncesinde beklentilerimin yüksek olmasından kaynaklandığını düşünmeye başladım artık. Tam olarak nedenini henüz anlayabilmiş değilim ama bir şekilde sahnede gördüğüm karakterler aşırı karikatürize edilmiş, salt güldürmeyi amaçladığı için olsa gerek olabildiğince gerçeklikten uzaklaşmış görünüyor gözüme. Hâl böyle olunca da oyundan aldığım keyif en aza iniyor. O yüzden içerik bakımından uzun uzadıya bir şey yazamıyorum bu ve benzeri oyunlar hakkında. Final cümlesi olarak meraklısı için eğlenceli bir oyun diyerek kendimi oyunla ilgili büyük bir laf etmekten kurtarmış, oyun esnasında ve sonrasında izleyicilerin olumlu tepkilerini göz ardı etmemiş ve bu günlüğü burada bitirmiş olayım.

Küçük bir hoşnutsuzluk: İstanbul Şehir Tiyatroları geçtiğimiz günlerde internetten bilet satışı yaptığı sistemini değiştirdi. Kullanışlı özellikleri olan -bilet iptal etme, bilet askıya alma, mobil uyumluluk gibi-, modern bir hâle getirdi. Fakat bununla beraber basılı bilet sistemini de değiştirmiş olacak ki biletler eskisinden farklı bir tasarımda veriliyor artık gişelerde. Gişeden alınan basılı biletler görevlilerin elindeki cihazlara okutularak giriliyor salona. Topyekûn bir değişim söz konusu yani. Beni hoşnut etmeyen duruma gelecek olursam, internetten alınan biletler kullanıcıların e-posta adreslerine dijital olarak da gönderiliyor. Oyun öncesinde sahnelerdeki gişelerde yoğunluk olması hâlinde izleyicilere basılı biletleri verilmeden, e-posta adreslerine gelen dijital biletleri gösterip salona girmeleri öneriliyor. Her oyundan basılı bir hatıra edinmeyi kendine şiar edinmiş bir izleyici olarak bunun teklif dahi edilmesi beni huzursuz etmeye yetiyor.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Michael Frayn
Çeviren: Lale Eren Dalsar
Yöneten: Ali Gökmen Altuğ
Sahne Tasarımı: Taciser Sevinç
Oynayanlar: Ahmet Saraçoğlu, Aslıhan Kandemir, Ayşen Sezerel, Buket Yanmaz Kubilay, Caner Çandarlı, Destan Batmaz, Ergün Üğlü, İlhan Kılımcı, Yeliz Gerçek
Süre: 2 saat 25 dakika (2 perde)