2018 – 2019 Sezonunda Beğenmediğim Oyunlar

Yaklaşık okuma süresi: 4 dakikaSezon sonlarına doğru izleyip de beğenmediğim, bittiğinde salondan memnun ayrılmadığım oyunların sayısı artınca karar verdim bu günlüğü yazmaya. Bu sezon için yazmaya değer 7 oyun çıktı karşıma. Oyunları seçerkenki kriterim bende bıraktıkları genel his oldu. Bu bazen rejiden bazen oyuncuların bireysel performanslarından kaynaklansa da günün sonunda hepsi seyir deneyimimi olumsuz etkiledi. Yine alfabetik bir sırayla paylaşıyorum.


Araba Kullanmayı Nasıl Öğrendim? (Oyun Atölyesi)

Benim için sezonun kapanış oyunu olmasına rağmen Oyun Atölyesi için yeni bir serüvenin başlangıcıydı. Prömiyerinden birkaç gün sonra izledim. Bir pedofili hikâyesi. Zamanında aile yakınları tarafından istismara maruz kalmış bir kadının 47 yaşında o günlerini yeniden hatırlaması. Başroldeki Özlem Zeynep Dinsel haricinde diğer tüm oyuncuların sergilediği vasat performans, metin ne kadar iyi olursa olsun oyunun bende bıraktığı hissi müspet bir hâle getiremedi.

Oyunla ilgili günlük yazım: İzledim: Araba Kullanmayı Nasıl Öğrendim?


Bir Avuç Kül (Tiyatro D22)

Tiyatro D22’nin sene başından bu yana sahnelenen oyunu. Belirgin hatları olmayan bir durum hikâyesi anlatıyor. Bir bütünlük sunmadan parça parça çıkarımlar yaptırıyor izleyiciye. Sahneleme tercihleri sebebiyle zaten adapte olunması zor metin iyice içinden çıkılmaz bir hâl almış. Oyunun son on dakikasında izleyicilerin üç defa oyunun bittiğini sanıp alkışlamaya başlaması sanırım bunu destekleyen en kuvvetli örnek.

Oyunla ilgili günlük yazım: İzledim: Bir Avuç Kül


Kader Can (BAM)

Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin‘den sonra BAM’ın yeni gözdesi. Uzun sayılabilecek bir süredir Türkçe Rap dinleyicisiyim. Sinemada ve televizyon sektöründe Rap müzik denince akla ilk gelen ekseriyetle karikatürize edilmiş abartılı tipler ve bunlarla yaratılmaya çalışılan mizah oluyor. Üstelik hiçbir Rap müzisyeninin bu şekilde davranmıyor olmasına rağmen. Bir nevi galat-ı meşhur yani. Kader Can’da Rap müzik sevdalısı bir gencin hikâyesini izleyeceğimi öğrenince tek temennim karakterin karikatürize edilmemesiydi ama maalesef edildi. Oyunun müzikleri için Ah! Kosmos gibi işinin ehli birinden yardım alınırken Rap kısmının ilk akla gelen şekilde uygulanması seyir keyfimi düşüren en büyük neden oldu.

Oyunla ilgili günlük yazım: İzledim: Kader Can


Kul (TOY İstanbul)

Seray Şahiner’in aynı adlı romanından uyarlanan oyun. Kendi günlüğünde de uzun uzadıya bahsettim ama Kul bence yanlış zamanda sahneye koyulan bir oyun. Antabus‘un bu kadar ilgi gördüğü, sevildiği bir dönemde rejinin ona benzemekten kaçınmak için hassaten zaman harcadığını hissettim. Mercan karakterinin en büyük yoldaşı olan televizyonu sahnede görmüyor olmamız hikâyenin çok büyük bir kısmını bıçak gibi kesip atmış. Her şey çok daha yalın anlatılabilecekken Mercan’ın hikâyesi gereğinden fazla süslü anlatılmış.

Oyunla ilgili günlük yazım: İzledim: Kul


Matruşka (İstanbul Şehir Tiyatroları)

Kadın – erkek ilişkileri üzerine bir oyun. Merak ettirmiyor, heyecanlandırmıyor, farklı bir şey söylemiyor. Benzer şeyleri aynı kurumun Uzlaşma oyunu için de söyleyeceğim. Son zamanlarda İstanbul Şehir Tiyatroları’nda izlediğim oyunlara harcadığım zamana üzülür oldum. Çok nadir iyi bir metin çıkıyor karşıma. Vahşi Batı sanırım bu sezon için buna tek örnek. Geçtiğimiz sezon da Nora – Bir Bebek Evi bu boşluğu dolduran tek oyundu. Şu sıralar seçim vaadi olarak İstanbul Şehir Tiyatroları oyunlarının gençlere ücretsiz olması konuşuluyor. Umarım bu vaat gerçekleşmez. Biletini alıp izlediğimiz oyunların kalitesi ortadayken ücretsiz olduğunda ortaya çıkacak niteliksizliği düşünmek dahi istemiyorum.

Oyunla ilgili günlük yazım: İzledim: Matruşka


Ocak’ta Bahar (İstanbul Şehir Tiyatroları)

Sezonun hiçbir şey anlamadığım tek oyunu. Öyle ki üzerine oturup iki cümle dahi yazamadım. O yüzden bu oyunun bir günlüğü yok. Oyunda ne anlatılmak isteniyor, neden böyle bir sahneleme tercih edilmiş sorularıyla geçirdim tüm oyunu. Kötü bir günümde olduğumu, daha sonra yeniden izlersem hakkında bir şeyler yazabileceğimi düşünürken, bir internete bakayım dedim, başkaları neler yazmış. Gördüm ki herkeste bıraktığı intiba aynı oyunun. Melih Anık’ın konuyla ilgili olarak kaleme aldığı yazıyı paylaşmaktan başka diyecek bir sözüm yok ey yönetmen.


Uzlaşma (İstanbul Şehir Tiyatroları)

Bana kalırsa İstanbul Şehir Tiyatroları’nın kötü oyun seçimlerinden birisi de Uzlaşma. Muhtelif nedenlerden dolayı sezonun başında ve sonunda olmak üzere iki defa izledim. Birbiriyle ilintisi yapay duran iki hikâye ve insana dair kıskançlık, yalan, ihanet, aşk gibi duyguların hepsine dokunmak isteyen ama son kertede hiçbirini hakkıyla yapamayan bir oyun. Uzlaşma’nın sorununun oyuncular olduğunu düşünmüyorum. Eldeki metin ve reji dahilinde dördü de çok iyi bir performans ortaya koyuyor.

Oyunla ilgili günlük yazım: İzledim: Uzlaşma