İzledim: Mezarsız Ölüler

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakika

Önceki gün Beşiktaş’taki Tatbikat Sahnesi’nde izledim Jean Paul Sartre’nin kaleme aldığı Mezarsız Ölüler oyununu. Oyun geçtiğimiz sezon boyunca Ankara’daki Tatbikat Sahnesi’nde sahnelenmiş, İstanbul’a gelmemişti. Oyunu İstanbul programında görünce çok vakit kaybetmeden, nispeten ön bir sıradan aldım biletimi oyundan yaklaşık 15 gün önce.

Tatbikat Sahnesi’nde izlediğim oyunlarla ilgili yazdığım günlükler diğerlerine göre daha uzun oluyor. Çünkü bahsetmek istediğim çok fazla detay içeriyor oyunlar. Burada izlediğim her oyunda bir izleyici olarak ufkumun bundan farklı çok az eylemde bu kadar genişleyeceğini daha salona girer girmez hissediyorum. Bunun öncelikli sebebi, her oyun için ayrı olarak tasarlanan koltuk düzeni. Yani Tatbikat Sahnesi’nde izlenilen hiçbir oyundan sonra B-12’den sahne çok güzel görünüyor diyemiyorsunuz. Hangi oyunun B12’si olduğunu da ayrıca belirtmeniz gerekiyor. Bu şekilde daha oyun başlamadan, hatta koltuğunuza oturmadan heyecanınızı dindirmeye çabalıyorsunuz.

Tatbikat Sahnesi’nden benzer günlüklerde yine ayrıntılı olarak bahsederim, ben tekrar oyuna döneyim. Oyunda bir grup direnişçinin, bir köyü ele geçirmek isterken yakalanmalarının üstüne geçirdikleri kanlı bir sorgulama konu olarak ele alınıyor. Sorgulama bir morgda yapılıyor. Oyunun dekoru da bir morg atmosferinde. Oyuncuların morg kabinlerinden çıkması ile başlıyor oyun ve izleyiciler olarak bizim nefeslerimizi tutuşumuz da aynı zamana denk geliyor. Sorgulama direnişçilerin konuşmaması üzerine bir işkenceye dönüşüyor. Direnişçilerden istenilen tek şey ise grup liderleri Jean’in yerini söylemeleri. Oyunun daha heyecanlı hale getiren ise bir yanlışlık sonucu liderleri Jean’in de aralarında olması ve bunu yalnızca direnişçilerin bilmesi. Direnişçilerin bir kısmı dava uğruna susmayı tercih ederek ölümü göze alırken içlerinden yapılan işkencelere dayanamayarak konuşmak ve Jean’in aslında o anda orada olduğunu söylemek isteyenler de oluyor. Oyun bu dilemma içerisinde direnişçilerin davalarını ve kendi varoluşlarını sorgulamaları ile devam ediyor.

Oyundaki işkence sahneleri daha önce tiyatro sahnesinde pek rastlamadığım türdendi. Sahnenin yapısı ve oyundaki duygusal-gergin atmosfer birleşince işkence sahneleri gerçekliğin had safhalarına ulaşıyor ve içinize kadar hissediyorsunuz çekilen acıyı. Benim izlediğim temsilde böyle bir olay yaşanmadı ama internette okuduğum yorumlarda birçok kez işkence sahnelerine dayanamayıp izleyiciler arasından bayılanlar ve istifra edenler olmuş.

Oyunun ilk temsilinden sonra oyuncu kadrosunda birkaç değişiklik olmuş sanıyorum. İlk sezon yayınlanan oyun fotoğraflarında Henri rolünde Fatih Artman var ve Erdal Beşikçioğlu da Jean değil Landreu karakterinde. Ne oldu da oyuncu kadrosunda değişiklikler oldu bilmiyorum ama oyunu Fatih Artman’lı kadrosu ile de izlemek isterdim.

Oyunda benim en beğendiğim karakterler, oyunun kadın oyuncuları Elvin Beşikçioğlu ve Ayça Eren oldu, Lucie ve Francois rolleri ile. Özellikle küçük yaşlarda bir direnişçiyi canlandıran Ayça Eren oyunun ilk sahnelerinden itibaren sanıyorum ki tüm izleyiciler üzerinde bir etki bırakmıştır. Yine Jean rolü ile Erdal Beşikçioğlu ve Chochet rolü ile Berkan Şal da diğer tüm oyuncular gibi oyunu adet yaşamamızı sağladı. Tiyatro literatürüne göre kusursuz var mıdır, nedir bilmiyorum ama Erdal Beşikçioğlu’nun yönetmenliğindeki Mezarsız Ölüler benim için izlediğim kusursuz oyunlardan birisidir. Gidip görülesi, tavsiye edilesidir.

Son olarak oyunun başlangıcında, bitişinde ve ben bu günlüğü yazarken arkaplanda çalan müziği paylaşarak günlüğü bitireyim.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Jean Paul Sartre
Yöneten: Erdal Beşikçioğlu
Yönetmen Yardımcısı: Elvin Beşikçioğlu
Oyuncular: Ayça Eren, Adem Aygil, Ali Yoğurtçuoğlu, Elvin Beşikçioğlu, Aytek Şahan, Erdal Beşikçioğlu, Berkan Şal, Burak Küçükosman