İzledim: Ödünç Yaşamlar

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakika

Ödünç Yaşamlar, Ali Poyrazoğlu’nu sahnede ikinci defa izlememi sağlayan oyun oldu. Yine geçen sene Kadıköy Tiyatro Festivali’nde sahnelenen Babam 9 Doğurdu oyunu ile tanışmıştım sahnedeki Ali Poyrazoğlu ile. Festival programını duyurduğum günlükte de tahmin ettiğim gibi oyuna çok fazla izleyici katılımı oldu. Yüzlerce insan Ali Poyrazoğlu’nu izlemek üzere Selamiçeşme Özgürlük Parkı’ndaki amfi tiyatroyu doldurdu. Kalabalık öyle çoğaldı ki oyun başladıktan bir süre sonra Ali Poyrazoğlu ayakta kalan izleyicileri sahneye davet ederek, oyunu sahne kenarında oturarak izlemelerini sağladı. Tek kişilik olan oyunda çok fazla dekor unsuru bulunmadığından bu durum da oyunun işleyişini etkilemedi. Aksine zaman zaman Ali Poyrazoğlu’nun sahne üzerindeki izleyicilerle girdiği diyaloglar tüm salonu çokça güldürdü.

Ödünç Yaşamlar, Ali Poyrazoğlu’nun anılarından oluşan, kendi deyimi ile güldürü ve yaşam koçluğunu aynı potada eriten bir gösteri. Yaklaşık iki saat süresince Ali Poyrazoğlu tiyatroya ilk başladığı yıllardan, bugünlere kadar başından geçen gülünç olayları izleyici ile paylaşıyor ve sahnede tek başına olduğu halde onlarca güzel insan ile tanışmamıza, tanıdıklarımızla da daha yakın olmamıza vesile oluyor. Ali Poyrazoğlu’nun konservatuardan arkadaşları Müjdat Gezen ve Savaş Dinçel, hocaları Muhsin Ertuğrul ve Müşfik Kenter, oyununu sahneye koyduğu Aziz Nesin bunlardan sadece birkaçı olarak karşımıza çıkıyor.

Uzaktan bir anı oyunu gibi gözükse Ödünç Yaşamlar’da, Ali Poyrazoğlu yine kendi deyimi ile taktığı farklı şapkaları izleyicilerle paylaştı. Orkestra şefliğinden, firmalara yaptığı gelecek danışmanlıklarına kadar bilmediğimiz yönlerini keşfetmiş olduk biz de. Oyunun güldürü bölümleri Ali Poyrazoğlu’nun anıları ile geçti. Biraz da yaşam koçluğu bölümüne değinmek istiyorum. Oyun tanıtımında da bu bölüm fazlaca ön plana çıkarılıyordu. Sanıyorum ki yalnızca oyun tanıtımını okuyup oyuna gelen, daha önce Ali Poyrazoğlu ile şu veya bu şekilde karşılaşmamış izleyicilerde ister istemez sahnede kişisel gelişim semineri sevimsizliğinde bir şey ile karşılaşma korkusu olmuştur. Fakat Ali Poyrazoğlu bu sahnede öyle bir ustalıkla yapıyor ki, arkadaşları ile başından geçen bir olaya kahkahalar ile gülerken, çoktan o olayın alt metnini kavramış oluyorsunuz. Yaptıkları haylazlıklar sonrası arkadaşları ile beraber konservatuardan atıldıkları gün, kurum içerisinde haksızlığa uğradıklarını düşünerek kendi tiyatrolarını kurmaya karar vermeleri gibi.

Daha önce Ali Poyrazoğlu’nun herhangi benzer bir oyununu izleyip, kitabını okumadığım halde dinlediğim bazı anıları daha önce duymuştum. Sanıyorum izlediğim söyleşi kayıtlarından aklımda kalmış olacak. Tekrar keyifle dinledim defalarca da olsa dinleyeceğim gibi. Meraklısı için oyun ile aynı isimde Doğan Kitap’tan çıkmış bir de kitap bulunuyor. Oyun sonunda kitabın satışı yapıldı fakat inceleme fırsatı bulamadık çok fazla zamanımız olmadığından. Daha sonra okumak için alışveriş listeleme ekledim bile. Oyun gibi bir solukta tüketilebileceğini düşünüyorum kitabın da henüz elime almadan.

Festivalin ilk günü olmasından dolayı ufak tefek sorunlar da olmadı değil. Son günlerde yaşanan terör olaylarına bir önlem olarak amfi tiyatronun girişinde yapılan çanta kontrollerinden dolayı park içerisinde oluşan uzun izleyici sırası gecikmeli olarak salona giriş yapmak zorunda kaldı. Bu nedenle de oyun yarım saat geç başladı. Başta bu duruma tepki gösteren izleyici topluluğu oyun başladıktan sonra tümünü unuttu ve protesto alkışları tebrik alkışlarına döndü.

Ali Poyrazoğlu oyunu daha önce yine kendisinden ilk olarak duyduğum, hayatın anlamını bu kadar kısa ve net özetlemesinden dolayı da hayran kaldığım bir hadisle bitirdi. Ben de günlüğü onunla bitirmiş olayım.

İki günü aynı olan insanın bir günü kayıptır.

OYUN KÜNYESİ
Yazan, Yöneten ve Oynayan: Ali Poyrazoğlu