İzledim: Akciğer

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakikaTiyatro İn‘in Akciğer oyununu Moda Sahnesi‘nde izledim. Akciğer, izlediğim ilk Tiyatro İn oyunu aynı zamanda. Geçtiğimiz sezonlarda Katil Joe ve Oda ve Adam oyunlarını izlemek için meyletmiş fakat muhtelif nedenlerden ertelemek zorunda kalmıştım. Akciğer oyunu bu geç kalmış tanışmanın pişmanlığını ziyadesiyle yaşattı bana.

Rollerini Nergis Öztürk ve Engin Hepileri‘nin paylaştığı oyun aslında içerisinde bulunduğumuz çağın önemli tereddütlerinden olmakla birlikte çok fazla karikatürize edilmiş olmasından dolayı anlamını yitirip, klişeleşmiş olan “böyle bir dünyaya çocuk getirmek” konusunu işliyor.

Oyunda hayatlarının normal seyrine devam eden çiftin aklına bir gün aniden çocuk yapma fikri düşüyor ve o andan itibaren bu fikir hayatlarındaki önemli addedecekleri birçok konunun önüne geçiyor. Çiftin yaşadığı tereddüt alışılagelmiş “böyle bir dünya” tasvirinin içeriğini oluşturan ahlaki veya maddi nedenlerden kaynaklı değil. Onlar gerçekten dünyanın ve insanlığın geleceği hakkında bir tereddüt yaşıyorlar. Bunun içerisinde elbette çocuklarını daha iyi yetiştirebilmek için kafa yordukları ekonomik gerekçeler yer alıyor fakat ekserisi yine bireysel değil toplumsal çekinceler üzerine ortaya çıkıyor. Öyle ki çift, çocuk yapma fikri akıllarına düştükten sonraki süreçlerde alışveriş yaptıkları mağazalardan, zaman geçirdikleri kafelere kadar seçimlerini tekrar tekrar gözden geçiriyor. Ayrıca oyunda çocuk sahibi olmanın gerekliliği gibi konular da çift arasında geçen diyaloglar üzerinden sorgulanıyor. Sanıyorum oyunun bu bölümleri izleyiciler açısından da birçok kapının aralanmasına, henüz akıllarında olmayan soruların oluşmasına ya da daha önce üzerine düşündükleri konuların yeniden gündemlerine gelmesine neden olmuştur.

Oyunun derdinin bana geçmesinde ehemmiyetli gördüğüm iki nokta var. Birisi oyunun sahnelenme tercihi diğeri ise oyunun dili. Oyun neredeyse hiç görsel öğe içermeyen, düz bir zemin ve bu düz zemine paralel ışıklı bir tavan altında oynanıyor. Dekor üzerinde dikkatimi dağıtacak herhangi bir unsur olmadığında sahne üzerinde bana oyuncular ve diyaloglar kalıyor. Tam bu kısımda da oyunun dili devreye giriyor. Duncan Macmillan’ın kaleme aldığı oyun ilk sahnesinden itibaren çift ile beraber izleyiciyi de çiftin içerisinde bulunduğu durumu sorgulamaya teşvik ediyor. Oyun hiçbir şekilde didaktik unsurlar içermemekle birlikte sonunda dünyanın içerisinde bulunduğu şartlar altında çocuk yapmak doğrudur veya yanlıştır diye bir önermede de bulunmuyor. 95 dakika içerisinde çiftin ortaklaşa aldığı kararlar neticesinde hayatları bir yola giriyor. Bazen rayında giden hayatları bazen geri dönülemeyecek makaslara giriyor. Biz de onların birer şahitleri olarak orada bulunuyoruz.

İki oyuncuyu da sahnede ilk defa izledim. İkisini de çok beğenmekle birlikte Nergis Öztürk’ü ayrı bir yere koymadan edemiyorum. Bu ve benzeri dertleri konu alan oyunlarda kadın karakterler daha büyüleyici geliyor bana. Nergis Öztürk de bu büyüyü en çok hissettirenlerden biriydi. Benim için güzel bir ilkler oyunu oldu Akciğer. Şimdiden sezon sonlarında hazırladığım “sezonda en beğendiğim oyunlar” listesinde yerini ayırmış oldum.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Duncan Macmillan
Çeviren: Barış Arman
Yöneten: Mehmet Birkiye
Dekor ve Işık: Cem Yılmazer
Kostüm: Şirin Dağtekin
Oynayanlar: Nergis Öztürk, Engin Hepileri
Süre: 1 saat 35 dakika (tek perde)