İzledim: Mutlu Değilim ama Kahrımdan da Ölmüyorum, Istırap Korosu, Hırçın Kız

Yaklaşık okuma süresi: 4 dakika

Mutlu Değilim ama Kahrımdan da Ölmüyorum

Kadıköy Boa Sahne‘nin Mutlu Değilim ama Kahrımdan da Ölmüyorum oyununu yine Kadıköy Boa Sahne‘de izledim. Pandemi öncesinde çok sık oyun izlediğim bir sahne olmasına rağmen Şubat 2020’den bu yana yolumu ilk defa Boa Sahne’ye düşürebildim maalesef. Özlemişim.

Özge Korkmaz‘ın yazıp oynadığı oyun, Berfin Zenderlioğlu rejisiyle sahneleniyor. Pandemi öncesinde, tek kişilik, kadın hikâyelerini konu alan yerli metinlerin sayısı oldukça artmıştı. Benim de kişisel izleyicilik tarihimde Antabus ile başlayan süreçte Kul, Aşiyan, Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit, Benden Bu Kadar gibi iyi örneklerini izleme fırsatım olmuştu. Boa Sahne’nin programında Mutlu Değilim ama Kahrımdan da Ölmüyorum’u görünce aklıma o iyi örnekleri getirmeden edemedim. Bir parça da beklentimi yükselttim sanıyorum bu yüzden. Fakat karşılığını bulduğumu da söylemem gerek.

Hasret karakteri, ne izleyicinin ne de kendisinin yabancı olduğu bir hikâyeyi, izleyicinin karşısında var olduğunu bilerek anlatıyor. Hasret, kötü aile öyküsünden doğan travmaları, kendi ailesini kurarken de peşini bırakmayan bir karakter. Bir noktadan sonra çocuğuyla birlikte sürdürmek zorunda kaldığı hayatı, onu mutlu olmak veya kahrından ölmek arasında bir tercih yapmak zorunda bırakıyor. O, bunların ikisini de seçmeyip acısını yaşayarak çocuğuyla birlikte hayata tutunmanın yollarını arıyor. Bunu yaparken günümüz ile 90’lar arasında mekik dokuyan hikâyesine eşlik eden karakterleri de es geçmiyor.

Oyun bittiğinde salonda kalmayıp Bahariye’den Altıyol’a benimle birlikte yürüyen karakterlerden biri oldu Hasret. Kulağımızda pek sevmediğimiz ama yine de dinlediğimiz o şarkıyla. Mutlu değiliz ama kahrımızdan da ölmüyoruz.

Istırap Korosu

BAM‘ın Istırap Korosu oyununu Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi‘nde izledim. Yine pandemi öncesinde gediklisi olduğum, pandemiden sonra ilk defa yolumu düşürebildiğim sahnelerden birisi. Evet, burayı da özlemişim.

İlk oyunları Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin‘den bu yana takip ettiğim bir topluluk BAM. Kader Can‘dan sonra, Istırap Korosu üçüncü oyunları. Diğer iki oyunda da olduğu gibi yine Murat Mahmutyazıcıoğlu kendi metnini, kendi rejisiyle sahneliyor. Oyunun rollerini ise Seda Türkmen ve Deniz Karaoğlu paylaşıyorlar.

Oyun, bir apartmanı merkezine alarak anlatıyor hikâyesini. Oyuncular dönüşümlü olarak oynuyorlar apartman sakinlerini. Böylece herkesi tek tek tanıyıp vâkıf oluyoruz dertlerine. Metin, günümüzden geçmişe çokça göz kırpıyor. Nostaljik bir havası olduğu da söylenebilir bu yönüyle. Hikâyesi günümüzde geçmesine rağmen karikatürize edilen karakterler ekseriyetle 90’ların apartman yaşantısına dair. Neredeyse sıfır dekor unsuruyla yüksek tempoda oynanan oyunda Seda Türkmen ve Deniz Karaoğlu harika bir iş çıkarıyorlar. Metnin iyiliğinden veya kötülüğünden azade olarak artık Murat Mahmutyazıcıoğlu’na ait bir üslubun oluştuğunu düşünüyorum. Şu oyunu yazarını bilmeden izlesem kimin yazdığını tahmin edebilirdim.

Kendime de bir not bırakayım. Ayfer Tunç‘un Mağara Arkadaşları romanını tekrar okumanın zamanı gelmiş. Oyunu izlerken özdeşlik kurduğum metindeki neredeyse hiçbir detayı hatırlamadığımı fark ettim.

Son zamanlarda izlediğim oyunlarda sıklıkla denk geldiğim bir şey var. Oyuncular, oyunun yüksek bir yerinde rollerinden çıkıyorlar ve gülmekte olan izleyiciye katılıyorlar. Popüler skeç programlarında da çokça yapılıyor bu. İzleyicide bir karşılığı var elbette. Fakat sahnedeki yaratılan atmosferi ve gerçekliği yok ediyorlar bir anda. Skeç programlarında yapılmasını anlıyorum. Zaten oraya gelen izleyici güleceğini bilerek geliyor ve oyuncu da kendisine katılınca daha fazla gülüyor. Bir repertuvar tiyatrosunun oyununda bunu yapmasını pek aklım almıyor. Sadece onlarla ilgili değil ama Istırap Korosu’nda da denk gelmişken yazayım dedim.

Hırçın Kız

İstanbul Devlet Tiyatrosu‘nun Hırçın Kız oyununu Kozyatağı Kültür Merkezi‘nde izledim. Oyun uzun süredir sahneleniyor. İzlemek için daha önce birkaç defa niyetlenmeme rağmen oyuncu rahatsızlıkları, olumsuz hava koşulları derken bir türlü izleyememiştim. Neyse ki sezon bitmeden izleme fırsatı bulabildim.

Oyun, kalabalık bir oyuncu kadrosuyla fakat Devlet Tiyatroları’nın klasik oyunları göz önüne alındığında pek de şaşaalı olmayan bir dekorla sahneleniyor. Veda Yurtsever ve Hakan Meriçliler oyunu başrollerini, yani Katerina ve Petrukio rollerini paylaşıyorlar. Oyunda çok fazla günümüzden referans olsa da kostümler ve kullanılan dil açısından döneme ve metne olabildiğince sadık kalınmış.

Yücel Erten‘in, düğün sahnesinin oynanmaması, finalin sahnesinin değiştirilmesi gibi kimilerine göre radikal denilebilecek dokunuşları metni daha akıcı bir hâle getirmiş. Ortensio rolündeki Burak Altay‘ı da es geçmeyeyim. Oyunun temposunu her daim yüksek tuttu. Finaldeki gibi büyük bir değişikliğin izleyiciyi haberdar etmeden, uyarlama olduğunun belirtilmeden yapılmasını pek anlayamıyorum. Bir benzerini daha önce İstanbul Şehir Tiyatroları‘nın Macbeth oyununda yaşamıştım. Yönetmen, oyunu istediği bir yerde bitirmeye karar vermiş ve oyunun atmosferini ve hikâyesini bambaşka bir yöne evirmişti. İsteyen izleyicinin elbette ama her izleyicinin oyunu izlemeye gelirken Shakespeare okumasını beklemek bana fazla insafsızca geliyor. Keza okumadan gelen izleyicinin yanlış bilgiyle evine yollanması da.

Yavaş yavaş sezonun sonu gelmesi hasebiyle muhtemelen bu sezon Devlet Tiyatroları’nda izlediğim son oyun oldu Hırçın Kız.