İzledim: Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin

Yaklaşık okuma süresi: 4 dakikaBu sezonun kapanışını Kadıköy Theatron‘da izlediğim, BAM‘ın ilk oyunu Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin‘le yaptım. Hem oyunu izlediğim Kadıköy Theatron hem de oyunu sahneye hazırlayan BAM ile bu oyun aracılığıyla tanıştım. BAM ismi oyun hazırlandıktan sonra ekibin tiyatroya bir isim bulma telaşıyla ortaya çıkmış. İsim aynı zamanda hem kurucuları hem de ilk oyunlarının oyuncuları olan Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Ayfer Dönmez ve Melis Öz‘ün baş harflerinden oluşuyor. Geçtiğimiz sene Ağustos ayında kurulan BAM, Kasım ayında Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin oyununun prömiyerini yine Kadıköy Theatron’da yapmış.

Oyunun yazarı ve yönetmeni Murat Mahmutyazıcıoğlu. Geçtiğimiz sene Özgürlük Parkı’ndaki Kadıköy Tiyatro Festivali’nde kendisinin yazdığı, İkinci Kat’ın sahneye koyduğu  oyununu izlemiştim. Kendisini ismen oradan tanıyordum. Oyuncuları ise sahnede ilk defa izledim.

Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin, üç kuşağın içerisinde bulunduğu, İstanbul merkezli bir hikâye. Oyunda bir ailenin yaşanmışlıkları anneanne (Ayfer Dönmez), anne (Başak Kıvılcım Ertanoğlu) ve torunun (Melis Öz) gözünden anlatılarak konu ediliyor. Bu üç kuşak kadın, hayatlarına devam ederken onlarla beraber büyüyen ve değişen bir de şehir de adım adım beraberlerinde gelerek hikâyelerine bir arka fon oluşturuyor. Hikâyede üç kadının da hayatlarını paylaştıkları erkekler var. Kimisininki hayatına yeni giriyor, kimisininki artık varlığı fark edilmez hale gelmiş, kimisininki ise miadını doldurup, hayatından çıkmış. Sevinçleri, üzüntüleri, hayalleri ve hayal kırıklıklarıyla sahnede yer alan bu üç kadın oyun ilerledikçe tek bir kadın haline geldi benim gözümde. Sanki bir zaman makinesine binmişler ve birbirlerinden birer sandalye mesafede olmalarına rağmen aralarında onlarca yaş varmış gibi hissettim.

Oyunun sahnelemesini çok beğendim. Sanıyorum ilk defa karşılaştığım bir sahneleme yöntemi. Oyun süresince oyuncular yalnızca oyunun başında sahneye girerken ve oyunun sonundaki selamlamada ayağa kalkıyorlar. O zamanlar dışında oyunu oturarak sürdürüyorlar. Oyunda üç kadın arasında yüz yüze geçen hiçbir diyalog yok. Bütün oyun izleyicilere dönük şekilde oynanıyor.

Oyunda üç kadının hikâyesiyle birlikte bir de şehrin dönüşme hikâyesi var. Genel olarak benim yaşım itibarıyla dönüşmüş haline denk düştüğüm Şişli ve çevresi konu ediliyor. Fakat bu dönüşümün bir ilçesi veya semti kalmadı artık. Yaklaşık dört senedir oturduğumuz apartmanın önünde ve arkasında lütfedilip bırakılmış en fazla beş metrekarelik bir toprak alanlar vardı. Yağmur yağdığı zaman çamur oluyor diye geçtiğimiz sene beton döktüler üstüne. Şimdi içinde yağmur suyunun sokağa akması için yerleştirilmiş bir oluk bile var. Kimisi bu oluğa medeniyet derken kimisi o bir karış toprak alan için üzülüyor. Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin o toprağın hüznünü yaşayan ve bunu izleyiciye samimi bir dille hissettiren bir oyun.

Biraz da ilk defa yolumun düştüğü Kadıköy Theatron‘dan bahsetmek istiyorum. Kadıköy’deki Bulvar Çarşısı‘nın en alt katında bulunuyor Kadıköy Theatron. Varlığından bir süre önce haberdar olmuş ama bir türlü gidip, bir oyun izleme fırsatım olmamıştı. Geçtiğimiz haftalarda Altkat Sanat’ta bir oyun izledim. Yine orası da bir pasajın en alt katındaydı. Oyun saatinden epey önce gittim ki biletimi aldıktan sonra biraz fuayesinde oturur oyunun metnini okurum diye. Tiyatronun fuayesi olmadığını biletimi alırken öğrendim. Yani gişenin önünde fuaye benzeri bir alan vardı ama pek öyle oturup bir şey okumaya müsait değildi. Bu deneyimimden dolayı olacak ki Kadıköy Theatron’dan biletimi alır almaz kimseye bir şey sormadan çıktım. Karşı sokaktaki bir bankta oturup, oyun saatini bekledim. Meğer çok güzel bir fuayesi varmış Kadıköy Theatron’un. Damacanadan su içilen tuhaf, samimi bir yer. Pişman oldum bileti alırken sormadığıma. Yeni sezonda yolumun tekrar düşeceğine şüphem olmadan çıktım oyun sonunda salondan.


Güncelleme: 4 Ağustos 2017

Oyunu bugün Kadıköy Belediyesi Tiyatro Festivali kapsamında Özgürlük Parkı Açık Hava Sahnesi‘nde tekrar izledim. Kadıköy Theatron’daki izlememin üstünden henüz bir ay gibi bir zaman geçmesine rağmen festival programında görünce yeniden izleyebilmek için planlar yapmaya başlamıştım.

Sahnenin açık olmasından dolayı sanırım sahne dekorunda kullanılan, -yanlış hatırlamıyorsam- oyunun yazar ve yönetmeni Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun İstanbul çizimi bu gösterimde yoktu. Üç sandalyeden oluşan sahneyi Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Ayfer Dönmez ve Melis Öz oyunculuklarıyla doldurdu. Hepsini yine çok beğendim. Fakat Başak Kıvılcım Ertanoğlu, kendisine 22. Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri‘nde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu ödülünü kazandıran anne rolüyle benim için de farklı bir yerde duruyor. Oyunun büyük bir sahnede oynanmasının oyuncuların jest ve mimiklerini görememek gibi bir handikapı var. Bu oyunda da kendisini gösterdi. Buna rağmen oyun süresince izleyiciyi koltuğunda tutan, -ki bu festival için önemli bir kriter- keyifli bir 80 dakika geçirmesini sağlayan bir oyun oldu.

Önceki izlediğimde oyunun müziğini bulamamıştım. Bu defa sözlerini biraz daha dikkatli dinleyerek buldum. Dario Moreno – İstanbul’ un Kızları.

OYUN KÜNYESİ
Yazan ve Yöneten: Murat Mahmutyazıcıoğlu
Kostüm Tasarımı: Meltem Tolan Coşkun
Oynayanlar: Ayfer Dönmez, Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Melis Öz
Süre: 1 saat 25 dakika (tek perde)