İzledim: Fırtına

Yaklaşık okuma süresi: 5 dakikaModa Sahnesi‘nin Fırtına oyununu geçtiğimiz Pazar günü Özgür Hanım‘la birlikte izledik. Fırtına, sahnenin yeni ve beşinci sezon açılış oyunu olmakla birlikte benim de yolumun daha önce yine Moda Sahnesi aracılığıyla kesiştiği bir oyun. 2016’nın mart ayında Moda Sahnesi’nde Shakespeare ile Düşünmek isimli bir dizi seminere katılmıştım. Emine Ayhan‘ın konuşmacı olarak yürüttüğü bu seminerlerde haftalık okuma programımızda olmamasına rağmen son hafta Emine Ayhan’ın ricasıyla okumuştuk Fırtına’yı. Oyunu izlemeden önce yeniden okumayı, unuttuğum epey şeyi yeniden hatırlamayı ihmal etmedim. Oyun izlediğim diğer sahnelere nazaran Moda Sahnesi oyunlarıyla mesaim daha fazla sürüyor. Oyun provalarının başlamasıyla birlikte benim için de bir süreç başlıyor. Bu süreçte prova notlarını ve imkân dahilinde oyunlar için çıkarılan okuma listelerini takip etmeye çalışıyorum. Final olarak da oyun metnini okuyup, havsalamı oyundan en fazla seyir keyfini alabilecek hâle getirmeye çaba gösteriyorum.

Fırtına, William Shakespeare‘in bireysel olarak kaleme aldığı son oyun olarak kabul ediliyor. Sonraları farklı yazarlarla beraber oyunlar yazmış olsa da özellikle Prospero karakteri etrafında şekillenen bazı sahneler Shakespeare’in Fırtına’yı tiyatro yolculuğunun sonuna gelmiş bir yazar psikolojisiyle yazdığı şeklinde yorumlanıyor.

Oyun, kardeşi Antonio (İnanç Koçak) ve Napoli kralı Alonso (Mürsel Yaylalı) tarafından tahtı elinden alınan ve sonrasında kızı Miranda‘yla (Zeynep Tuğçe Bayat) birlikte bir adaya mahkum edilen Prospero’nun (Hüseyin Avni Danyal) tahtıyla birlikte bir nevi intikam almak için sürdürdüğü çabalarını konu alıyor. Bizler izleyici olarak hikâyenin girizgah bölümüne Prospero’nun Miranda’ya anlattıklarıyla şahit oluyoruz. Prospero mahkum edildikleri bu adadaki yaşam koşullarına nasıl ayak uydurmaları gerektiğini bir peri olan Ariel ve bir köle olan Caliban‘dan öğreniyor. Zamanla onları kendisine bağlayarak birer hizmetçisi hâline getiriyor. Prospero sahip olduğu doğaüstü güçlerini kullanarak çıkardığı şiddetli fırtınayla kardeşi ve Napoli kralı Alonso’yu çıktıkları deniz yolculuğunun sonunda bulundukları adaya sürüklüyor. Adada Ariel’in özgürlüğüne kavuşmak uğruna yaptığı yardımlarla başta Antonio ve Alonso olmak üzere herkesin yaptıklarından pişmanlık duymasını ve adaletin yeniden sağlanmasını amaçlıyor. Prospero, bunun bir nişanesi olarak da kızı Miranda ve Napoli kralının oğlu Ferdinand‘ın (Münircan Cindoruk) evlenmelerine izin veriyor.

Fırtınadan sonra adanın farklı yerlerine savrulan karakterlerin birbirlerinden habersiz ve toplumsal konumlarından bağımsız ortak bir amacı oluyor, sahipsiz gördükleri bu adaya sahip olmak ve adada hüküm sürmek. Prospero’nun kardeşi Antonio ve Napoli kralının kardeşi Sebastian (Kaan Songün) amaçları yolunda kendilerine engel olarak gördükleri Napoli kralını ortadan kaldırmanın planlarını yaparken, sarhoş kâhya Stefano da yanına aldığı soytarı Trinculo (Ertürk Erkek) ve köle Caliban’la birlikte adanın kralı olma hayalleri kuruyor.

Oyunun tam bu bölümlerinde Stefano ve Trinculo, Caliban’ın yol göstericiliğinde Prospero’nun mağarasına ulaşmaya çalışıyorlar. Prospero’yu alt edip, adanın yeni sahibi olmak için. Oyunda en beğendiğim sahnelerden biri burası. Ariel’in onlara görünmez olarak sunduğu göz alıcı kıyafetleri bir bir üstlerine giymeye başlıyorlar. Ve müzik eşliğinde bir defile sahnesi başlıyor. Sahnenin iki yanındaki barkovizyon perdeleri yardımıyla onlar kıyafetlerini denerken biz de geçmişten yakın tarihimize kadar birçok siyasetçinin fotoğraf ve videolarını görüyoruz. Ortada kendi dinamikleri olan bir toprak parçası var ve buna sahip olup muktedir olmak isteyen, tüm bu düzenden bihaber insanlar. Fazlasıyla gerçek ve yerinde bir çıkarım harikulade bir şekilde sahneye koyulmuş. Böyle sahnelere ve bu sahneleri ortaya koyanların aklına fikrine tarifsiz bir saygı duyuyorum. Eleştirilecek, üstüne söz söylenecek bir konu hakkında sahnede gördüğüm şeylerin ekseriyeti bağıra çağıra, feryat figan yapılıyor. Zaten çoğu yerde alkışlamaya teşne olan bir izleyiciyi anlık olarak deşarj edip günü kurtarmak gibi geliyor bana bu durum. Oyunun temposu mu düştü, gülünmesi, alkış alınması beklenen yerlerde izleyici tepkisiz mi kaldı, hemen dillere pelesenk olmuş, illa ki toplumun bir kesimi tarafından onaylanacağı kesin olarak bilinen kelime öbekleri sıralanıp durum kotarılıyor. Maalesef içerikten bağımsız olarak konu Atatürkçülük olduğunda da bu böyle herhangi bir muhalif duruş ortaya konulmak istediğinde de. Ah, kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya.

Oyunla ilgili olarak yine çok beğendiğim farklı bir şeyse Ariel karakterinin kendisi. Selen Şeşen‘in canlandırdığı karakter eminim ki izleyicilerin çoğunluğunun hiç beklemediği bir şekilde girdi sahneye. Ayağında patenleri, dizlikleri, dirseklikleri ve başında bir aksiyon kamerasıyla. Başlarda pek anlamlandıramadığımız bu hâli oyun sürdükçe zihnimizde karşılık bulmaya başladı. Bir peri olarak elbette diğer karakterlerden farklı olması gerekiyordu. Bunun için illa ki büyük prodüksiyonlarla uçmasına kaçmasına gerek olmadığını gördük. Kullandığı bir çift paten sayesinde diğer karakterlerden hızlı hareket ederek aynı hissi yaşattı bize. Başındaki aksiyon kamerası ise adadaki diğer insanlara görünmez olduktan sonra çalışmaya başlayarak Ariel’in gözünden diğer karakterlerin şaşkınlık ve korku dolu hâllerini görmemizi sağladı.

Oyunu okurken Caliban karakterini bir türlü zihnimde canlandıramıyordum. Metindeki Caliban’ın, en hafif tabirle çirkin bir karakter olması gerekiyordu. Fiziksel olarak nasıl bir karakter çıkar karşımıza acaba diye düşünürken Yaşar Bayram Gül‘ün canlandırdığı karakteri gördüm de rahatladım. Ne kadar çirkin olunabilirse o kadar çirkin bir Caliban olmuş.

Oyunla ilgili tek üzüldüğüm nokta Ziver Armağan Açıl‘ın canlandırdığı Gonzalo karakteriyle ilgili. Kendisi muazzam şekilde oynadı rolünü. Fakat oyunun oyuncu kadrosu açıklandığında Gonzalo rolünü Mehmet Esen‘in oynayacağı duyurulmuştu. Kendisi provalar sürerken sağlık sorunları nedeniyle oyundan ayrılmak zorunda kalmış. Kendisini izlemek için epey heyecanlanmıştım doğrusu. Umarım kısa sürede sağlık sorunlarını atlatıp sahnelere döner.

Sahne tasarımından diline Moda Sahnesi’nin kendine has geliştirdiği üslubuyla yine çok beğendiğim oyunlardan birisi oldu Fırtına.

Moda Sahnesi’nde sahnelenmeye devam ediyor.

Sonra da büyücü asamı kırıp
Yerin yedi kat altına gömeceğim kendi ellerimle.
Kitabımı da fırlatacağım
İskandilin erişmediği denizin derinliklerine.
Prospero

OYUN KÜNYESİ
Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Emine Ayhan
Yöneten: Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Oyuncular: Hüseyin Avni Danyal, Ziver Armağan Açıl, Mürsel Yaylalı, Gürsu Gür, Zeynep Tuğçe Bayat, Selen Şeşen, Münircan Cindoruk, Yaşar Bayram Gül, İnanç Koçak, Kaan Songün, Ertürk Erkek
Süre: 2 saat 5 dakika (2 perde)