İzledim: Sadece Diktatör

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakikaSadece Diktatör, Kadıköy Emek Tiyatrosu‘nun izlediğim ikinci, kendi sahnelerinde ise izlediğim ilk oyunları. İlk Kadıköy Emek Tiyatrosu oyunu seyir deneyimimi geçtiğimiz aylarda gerçekleşen 15. Kadıköy Belediyesi Tiyatro Festivali‘nde Sevmekten Öldü Desinler oyunuyla yaşamıştım. O yazıda da biraz bahsetmiştim. Kadıköy Emek Tiyatrosu ve oyunlarıyla enteresan bir ilişkim var. Oyunlar iptal oluyor, benim erteleme imkânım olmayan bir işim çıkıyor, bir türlü izlemek kısmet olmuyordu. Neyse ki geçtiğimiz yaz Sercan’la beraber izlediğimiz oyunda bu zinciri kırdık. O oyunun günlüğünde de bahsettiğim gibi sezonun ilk ayında Sadece Diktatör oyununu izlemek üzere pek âdetim olmamasına rağmen bir hafta sonu akşamı tuttum Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun yolunu.

Sadece Diktatör, Onur Orhan‘ın kaleme aldığı, Caner Erdem‘in yönettiği ve Barış Atay‘ın tek kişilik performansıyla 2015’in son aylarından bu yana sahnelenen bir oyun. Sahneye girdiğimizde oldukça sade, bir masa, bir koltuk ve bir merdivenden oluşan bir büro ortamı karşıladı bizi. Merdivenin varlığından burasının yerin altında bir sığınak benzeri bir yer olduğu hissini alıyoruz. Oyunun sahne tasarımından ve konusu itibarıyla atmosferinden elbette ilk akla gelen Führerbunker oluyor. Adolf Hitler’in eşi Eva Braun ile son günlerini geçirdiği ve nihayetinde birlikte intihar ettikleri sığınak. Oyun da sığınağın kullanım amacına göre benzer sayılabilecek bir konuyla başlıyor. Barış Atay, nam-i diğer diktatör veya başkan bir telefon görüşmesi yaparak bürosuna giriyor. Telefon diğer ucundaki kişi kendilerinden olmayan halkın ayaklandığını, kendisinin bulunduğu yere doğru gelmeye başladığını ve en geç bir saat içerisinde oraya ulaşacaklarını haber veriyor. Bu telefondan sonra bir saat boyunca başkan bize kendisini başkan yapan koşulları bir bir anlatmaya başlıyor.

Geçmiş geçmişte kaldı. Beni göremedin ve ben kariyerimin en hızlı koşusunu yaptım. Şimdi görüyorsun, kim olduğumu biliyorsun. Durdurabilecek misin?

Oyundan önce, oyunun konusundan afiş tasarımına, oyuncu seçiminden tanıtım yazısına kadar birçok şeyi düşündüğümde sahnede çok sert üslubu olan bir oyun izleyeceğimi tahayyül etmeye başlamıştım. Fakat oyun başlayınca gördüm ki oyun benim beklediğim türde bir sertlikte değil, bir iğne – çuvaldız ilişkisiyle tahmin ettiğimin aksi yönünde bir eleştirel üslupla sürüyor. Yani başkan, kendisini başkan yapan kitlenin yaptıklarından ziyade onu başkan yapmak istemeyen kitlenin yapmadıklarıyla nasıl çok daha hızlı yol katettiğini anlatıyor. Çoğu noktada da bunu bir tokat gibi dinleyenlerin yüzüne çarparak, gündelik hayatlarımızdan çok bilindik, anlaşılması kolay örnekler vererek yapıyor. Böylece söylediklerinin haklılığı konusunda kimsenin aklında en ufak bir soru işareti kalmasının önüne geçmiş oluyor. Oyun bu yönüyle aslında bir diktatörün yükseliş hikâyesini değil onu şu anda bulunduğu konuma kolaylıkla getiren şartların bir analizini sunuyor.

Benimle ilgilisiniz çünkü hayatınızın ölçüsü benim. Tüm gözler bana çevrili. Bütün kameralar beni çekiyor. Hepinizin üzerine çöktüm. Ama beni küçümsemiştiniz.

İktidar basamaklarını tek tek çıkarken etrafındaki insanlarla olan ilişkisini, medyayla olan bağlantılarını, yapılan bir takım kasıtlı ekonomik düzenlemelerin perde arkalarını paylaşıyor. Zaman zaman sinirleniyor zaman zaman da kendisini dinleyenlerle küçük diyaloglara giriyor. Fakat hepsi cevabından emin olduğu, verilen cevaba göre nasıl konumlanacağını adı gibi bildiği konular oluyor. Her seferinde kendisine bir savunma mekanizması gibi kullanmak üzere geliştirdiği üslubuyla karşılık veriyor. Oyunda başkanın kim olduğuna, olayın geçtiği yere ve tarihe dair hiçbir bilgi yok. Ve belki de meçhul olan bilgilerden en önemlisi başkanın akıbeti. Ayaklanıp başkanın yanına gelmek üzere yolda olan sinirli bir kalabalık ve bununla tek başına mücadele etmeye çalışacak bir başkan.

Yeni bir dünyayım ben ve kendi milletimi yaratıyorum.

Oyun tek perde olarak sahneleniyor. 1 saat gibi bir süresi var. Oyun süresince sahne tasarımında çok büyük bir değişim olmuyor. Müziğin de oldukça az kullanıldığı oyun, Barış Atay’ın etkileyici oyuncu performansıyla bir diktatörün, diktatör olma süreçlerini içeriden bir gözle anlatıyor.

Sahneye oyunun başlamasına çok az bir zaman kala ulaşabildiğimden sahneyle ilgili bu yazıda pek bir şey yazamadım. Bir sonraki sefere umarım. Fakat nispeten ufak sayılabilecek epey bir sahnede oyun izlediğimi fark ettim. Bu sahneler ve numarasız oturma düzeni deneyimlerim hakkında ayrı bir yazı yazmayı düşünüyorum ilk fırsatta.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Onur Orhan
Yöneten: Caner Erdem
Oynayan: Barış Atay
Dekor: Murat Duraklı, Serkan Kavurt
Kostüm: Çağla Yıldırım
Süre: 1 saat (tek perde)