İzledim: He-Go

Yaklaşık okuma süresi: 4 dakikaAltıdan Sonra Tiyatro‘nun He-Go oyununu Baba Sahne‘de izledim. Altıdan Sonra Tiyatro yapımlarını merak ettiğim bir topluluk. Turneler dışındaki düzenli oyunlarını Beyoğlu’ndaki Kumbaracı50’de oynuyorlar. Muhtelif sebeplerden dolayı oyun izlemek için yolumu Avrupa Yakası’na çok az düşürebildiğimden Anadolu Yakası turnelerini takip ediyorum. Geçen ay III. Richard oyunlarından sonra bu ay da He-Go oyunları ile Baba Sahne’ye konuk olacaklarını öğrenince ön sıralardan biletimi edinip oyun gününü beklemeye başladım.

Oyunu oyuncularından Halil Babür yazmış, Yiğit Sertdemir yönetmiş. Halil Babür sahneyi Alican Yücesoy ve Ayşegül Uraz ile paylaşıyor.

Alican Yücesoy’un canlandırdığı Çetin, izleyicilerinin ekseriyeti çocuklar olan bir filmde He-Go isimli süper kahraman rolünü canlandırmış ve bu rolüyle azımsanamayacak bir hayran kitlesine sahip olmuş bir karakter. Öyle ki oynadığı karakterinin oyuncakları ve üzerinde kendi fotoğrafının olduğu tişörtleri yapılmış, bunlar insanlar arasında kabul görür olmuş. Zamanla oynadığı karakterin adı da kendi adının önüne geçmiş. Oyun, Çetin’in evinde geçiyor. Oynayacağı yeni rolüne hazırlanırken görüyoruz oyunun açılışında Çetin’i. Yeni rolü bir peygamber. Prova ettiği İsa peygamber rolü doğal olarak bir önceki işi He-Go’dan bambaşka bir formda. Daha ciddi ve üstüne çok daha fazla düşünülmesi gerekilen bir rol.

Baba, onları bağışla. Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.
Hz. İsa

Çetin evinde yalnız yaşıyor. Fakat eski eşi Saffet‘in sanrısı her an yanı başında. Aldığı kararlarda, yaptığı seçimlerde kendisine yol gösteriyor. Saffet ile ihtilafta kaldıkları konular üzerine uzun uzun söyleşiyorlar. Bunlardan birisi de Çetin’in sosyal medyadaki takipçilerinden birisini evine davet etmek istemesi. Hem uzun zamandır insan içine çıkmamış olması hem de takipçileriyle -kendi hissettiği hâliyle sevenleriyle- organik bir bağ kurmak hevesi onu bu isteğe itiyor. Saffet kendisini yıldırmak için diller dökse de Çetin sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bir duyuruyla bu isteğini takipçileriyle paylaşıyor ve beş yüz bininci takipçisini evine davet edeceğini ekliyor. Halil Babür’ün canlandırdığı Ersin karakteri de burada dâhil oluyor oyuna, beş yüz bininci takipçi olarak. Sonrasında işler Çetin’in istediği gibi gitmiyor. Ersin hiçbir şekilde kafasındaki takipçi -seven- profiline uymuyor. Bilakis olabildiğince zıt gözüken karakteriyle başına türlü işler açmaya başlıyor. Aynı ev içinde oldukları sürede aralarında açılan uçurum bir yerden sonra ikisini de içine çekmeye başlıyor. O uçurumun içinde bir nevi kendilerini buluyorlar.

Alican Yücesoy’u daha önce Şubat‘ta ve Bakırköy Belediye Tiyatroları‘nın Gülünç Karanlık oyununda izledim. Halil Babür ve Ayşegül Uraz’ı ilk izleyişim. Ayrı ayrı tüm oyuncuların oyun sonunda bende bıraktığı his muazzam. Ayşegül Uraz oyunu bir duvarın içinden yalnızca belden üstü gözükecek şekilde oynuyor. Hareket alanı çok kısıtlı olmasına ve grotesk görünümüne rağmen mimik ve jestleriyle heyecanını, korkusunu, endişesini etkili bir şekilde geçiriyor izleyiciye. Halil Babür ise tam bir kenar mahalle delikanlısı. Özellikle oyunun temposunun yükseldiği yerlerde Alican Yücesoy’un yüksek oyununa karşı gösterdiği sakin ve doğal tutumu beraberinde çok ince bir mizahı getiren harikulade bir tezat oluşturuyor.

Oyunun sahne ve kostüm tasarımını Ebru Özdemir yapmış. Sahnenin Kumbaracı50’de çekilen fotoğrafları Baba Sahne’de izlediğim dekordan yerleşim olarak biraz farklıydı. Küçürek ve her şeyin biraz daha iç içe olduğu bir sahne tasarımı yerine Baba Sahne’de daha geniş bir alanda oynandı oyun. Tahmin ediyorum ki teknik imkân veya imkânsızlıklardan dolayı oyuncuların sahneye giriş ve çıkış yerleri de değiştirilmiş. Bu değişikliklerin oyunda büyük bir sorun yarattığını düşünmüyorum. En azından aksayan bir taraf görmedim. Yalnızca bir sahnede Çetin karakteri telefonunu koyduğu yeri unuttu sanıyorum. Birkaç saniye süren ufak çaplı bir kriz sonrasında aksamadan sürdü oyun. Konusu itibarıyla böyle şeyleri kaldırabilecek tempolu bir oyun olduğu için çoğu izleyici tarafından muhtemelen fark edilmemiştir bile.

Salona girdiğimizde evdeki televizyonda bir klip dönüyordu. Oyun başlayana kadar sanırım sekiz dokuz defa izlemişimdir. Salonun gürültüsünden tüm sözlerini tam olarak anlamamakla beraber güzel bir şey olabileceğini düşünüp tekrar dinlemek için bir yerlere yüklemiş olmasını umdum. Oyundan çıkınca gördüm ki, “Çetin – Gördüm Anıtlarını” ismiyle Altıdan Sonra Tiyatro’nun YouTube kanalına yüklenmiş. William Shakespeare‘in 64. sonesinden Halil Babür’ün bestelediği şarkı Burçak Çöllü‘nün düzenlemelerinden sonra bizim dinlediğimiz hâlini almış. Onat Esenman‘ın özenle seçildiği belli olan video kesitleriyle hazırladığı kliple de görsel hâle getirilmiş. Oyunla ilgili güzel bir detaydı.

Başları göğe değer kuleler darmadağın.
Ve sonsuz tunç ölümün gazabına köledir.
William Shakespeare – 64. Sone

Özetle beğendiğim bir oyun oldu He-Go. Daha önce sahnede izlemediğim oyuncuları izlemeyi deneyimledim, izlediklerimi ise farklı rollerde gördüm. Halil Babür gibi her parmağında ayrı marifet birini tanıdım. Ayşegül Uraz’ı şahsına münhasır rolüyle çok beğendim. Kasım ayı içerisinde izlediğim oyunlar arasında en çok Gidion Düğümü‘nün mü yoksa He-Go’nun beni etkilediğini düşünerek bu günlüğü bitirmiş olayım. Sanırım birine ötekinden öteye koyamayacağım. Güzel yapımlar izleyeyim de tek derdim bu olsun.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Halil Babür
Yöneten: Yiğit Sertdemir
Sahne ve Kostüm Tasarımı: Ebru Özdemir
Oynayanlar: Alican Yücesoy, Ayşegül Uraz, Halil Babür
Süre: 1 saat 30 dakika (tek perde)