Okudum: Hamlet

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakika

Daha önce Çehov Makinesi ve Hamlet Makinesi oyunlarını izlemeden önce vardı aklımda ilgili oyunların metinlerini okumak. Fakat doğru bir şekilde planlayamamış olmamdan dolayı oyunlardan öncesine yetiştiremedim bu okumaları. Seneler önce Yılmaz Erdoğan’ın Haybeden Gerçeküstü Konuşmalar ve Bana Bir Şeyhler Oluyor oyunlarını okuduğumu anımsıyorum ama aradan çok uzun zaman geçtiği için okuduğum ilk oyunu Hamlet olarak kabul ediyorum.

Yaklaşık iki senedir izlediğim oyunlardan aklımda kalanları yazmaya çalışıyorum. Artık bir oyunu izlerken dahi günlükte bundan bahsederim, şundan bahsetmem izlemek isteyen seyirciye bırakırım gibi ufak değerlendirmeler yapabiliyorum. Yazmak için günlüğü açtığımda da neler hakkında yazacağım az çok kafamda belirmiş oluyor. Fakat okuduğum bir kitap hakkında yazmak daha önce yapmadığım bir şey umarım yüzüme gözüme bulaştırmam. Olur da yazı bir yerden sonra kendini okutmamaya başlarsa çok daha güzelleri için Özgür Hanım imdadımıza yetişecektir diye düşünüyorum.

hamlet

Piyasada farklı yayınevleri tarafından basılmış onlarca Hamlet metni var. Daha önce hiç tecrübesi olmayan bir oyun okuru olarak bunların içerisinde kaybolmak oldukça olağan. Ben internetten tecrübesi olanların fikirlerine danışmak istedim ve koyuldum araştırma yapmaya. Sonunda klasik eserler için çoğunluğun ortak fikrinin Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlanan Hasan Ali Yücel Klasikleri Dizisi olduğunu gördüm. Shakespeare’den Dostoyevski’ye, Çehov’dan Moliere’e kadar birçok yazarın kitaplarını kapsayan dizinin çevirileri Sabahattin Eyüboğlu, Özdemir Nutku gibi önemli isimler yapmış.

Kitaba başlamadan önce dilinin çok fazla kitabi olmasından dolayı içeriğine hakim olamayacağıma dair tereddütlerim vardı. Okudukça bunların tümünden sıyrıldım. Bir gün içerisinde işe gidip gelirken, yolda, iş çıkışında okuyarak bir çırpıda bitiriverdim Hamlet’i. Hiç bilmeyenler için konusundan bahsedecek olursam, annesi ve amcasının kirli bir oyunu sonrası Danimarka kralı olan Hamlet’in babası öldürülür. Kralın ölümünden sonra amca Claudius tahta geçer ve Hamlet’in annesi Gertrude ile evlenir. Bu oyunun farkında olan Hamlet annesi ve amcasından babasının intikamını almak ister. Onu bu intikam yolunda babasının hayaleti ve yanında olan az sayıda gerçek dostu destekler. Aynı zamanda Hamlet’in intikam planlarını farkeden amca Claudius, Hamlet’i saraydan uzaklaştırmanın peşine düşer.

Günümüzden 400 yıl önce verilmiş bir eseri sanki içinde yaşadığımız zaman içerisinde yayınlanmış bir eser gibi, sürükleyici bir şekilde okudum. Okudukça da hayretlerime engel olamadım. Bunda elbette metnin hissiyatını böylesine koruyarak Türkçe’ye çevirisini yapan Sabahattin Eyüboğlu’nun katkısı yadsınamaz. Asırlar önce yazılmış günümüz hayatında da geçerliliğini sürdüren bir metin okumak ayrı bir his verdi okuyucu olarak bana. Hamlet ile başlayan Shakespeare okumalarını devam ettireceğime şüphe yok. Yalnızca biraz zamana yayarak, sindirerek okumak istiyorum Shakespeare’in tüm eselerini. Kim bilir daha nasıl hayret kapıları açacaklar bana.

Kitabın sonunda çevirmenin notları, kitabın hazırlanış aşamasında yararlanılan Hamlet kaynakları ve oyun içerisinde geçen özel adlar hakkında da bir bölüm bulunuyor. Kitapta en sevdiğim bölümlerden oldu. Sanıyorum ki dizinin tüm kitaplarında aynı bölüm mevcuttur. Oyun hakkında biraz daha fikir sahibi olmak için kitabı hazırlayan birinci ağızlardan alınan bu bilgiler okumayı daha da kıymetli bir hale getiriyor. Birkaç alıntı ile bu ilk kitap günlüğünü de bitirmiş olayım.

Doğduğu gün de bugün de tiyatronun asıl amacı nedir? Dünyaya bir ayna tutmak, iyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini göstermek, çağımızın ne olup olmadığını ortaya koymak. Gerçeği büyümek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz, ama bu bilenleri üzer; oysa tek bir bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için.

Ah, ben öyle oyuncular gördüm ki sahnede, öyle beğenilen, alkışlanan oyuncular gördüm ki, günaha girmeyeyim ama, değil Hristiyan, değil Müslüman, insan bile değillerdi. Öylesine şişirme, uydurma hallere giriyorlardı ki, dedim bunları tabiatın kaba işçileri yaratmış olmalı, insan yapıyorum derken insanlığın berbat bir kopyasını yapmışlar.

Bir insana insan mı denir bütün işi, yemek ve uyumak olursa dünyada yalnız?