Yaklaşık okuma süresi: 4 dakika2015 Ekim ayında, tiyatro sezonunun açılışını Moda Sahnesi’nin En Kısa Gecenin Rüyası oyunu ile yapmıştım. Geçtiğimiz hafta yine Moda Sahnesi’nde sahnelenen Tiyatro Bereze’nin Macbeth oyunu ile de sezonu kapattım. Sezonun Shakespeare ile başlayıp Shakespeare ile bitmesinin yanı sıra sezon içerisinde katıldığım seminerler ve okuma fırsatı bulduğum oyunlarla da 2015 – 2016 sezonu benim için Shakespeare ile dolu dolu geçen, çokça öğrendiğim bir sezon oldu.
Önce kısaca Tiyatro Bereze’den bahsedeyim. Tiyatro Bereze benim Macbeth oyunları ile tanıdığım bir topluluk. Daha önce herhangi bir oyunlarına denk gelmemiştim. Macbeth, 2006 yılında kurulan tiyatronun 11. oyunu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya fakültesinden üç arkadaşın (Erkan Uyanıksoy, Elif Temuçin, Firuze Engin) kurduğu tiyatro, kurulduğu günden bu yana hem çocuk hem de yetişkin oyunları sahnelemekte aynı zamanda da yazarlık ve oyunculuk alanlarında da atölyeler düzenleyerek eğitimler vermekteymiş. Tiyatro Bereze de Moda Sahnesi’nde sezonun son oyununu oynadı. Bu nedenle tanışmak isteyenler maalesef yeni sezonu beklemek durumunda kalacaklar. Tiyatronun içeriği oldukça doyurucu bir web sitesi var. Bu tanışmayı daha erken yaşamak isteyenler siteye göz gezdirebilirler.
Ve Macbeth. Oyunun konusundan bahsederken kendimden katacağım farklı bir şey olmadığından, geçen yaz oyunu okuduktan sonra yazdığım günlükten alıntılayacağım.
Oyunda soylu bir karakter olan Macbeth’in karşılaştığı kehanetler silsilesinin peşine düşerek bir cinayet sonucunda kral olup tahta çıkışı anlatılmakta. Macbeth ve kendisi gibi bir soylu olan Banquo bir gün üç tane cadıya rastlıyorlar. Cadılar bunlara gerçekleşmesi pek de mümkün gözükmeyen kehanetler söylüyorlar, en büyüğü Macbeth’in kral olacağına dair olan. Macbeth ve Banquo başta bu kehanetleri önemsemiyorlar fakat daha sonra küçük olanların bir bir gerçekleştiğini görünce kayıtsız kalamıyorlar. Başlarına gelen durumu eşi Lady Macbeth’e de anlatan Macbeth onun da cesaretlendirmesi ile son kehaneti gerçekleştirmek yani kral Duncan’ı öldürüp, yeni kral olmak için bir yemek daveti tertip ediyor. Bu davetin gecesinde kral Duncan’ı öldürerek yeni kral oluyor. Fakat kralın ölümünden sonra yaşadığı pişmanlık ve vicdan azabı Macbeth’in akıl sağlığını bozacak kadar ağır oluyor. Yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen cadıların kendisini bir anneden doğmuş hiç kimsenin öldüremeyeceği kehaneti biraz olsun içini rahatlatıyor. (…)
Macbeth deyince, tiyatroya az çok ilgisi olan herkesin aklına bir şeyler geliyordur mutlaka. İhtişamlı kıyafetler, göz alıcı dekorlar, üst perdeden söylenen sözler belki de. Tiyatro Bereze, tüm bunların dışında kalan bir sahneleme ile sunuyor Macbeth’i. Oyunun dönemi ile bağdaştıramayacağımız onlarca modern araç gereçten oluşuyor oyunun dekoru. Led lambalar, cep telefonları, ses kayıt cihazları ve kahve makineleri. Yaşayışı ile, eğlencesi ile günümüze ayak uydurmuş bir Macbeth ailesi çıkıyor karşımıza. Bir kral düşünün ki çıkmaza girdiği anlarda ilk yaptığı şey bir fincan kahve içmek olsun. Bir Lady Macbeth düşünün ki Kral Duncan’ın ölümünden önce planlar yaparken huzuru yogada bulsun.
Bu tarz farklı sahnelemeler çok beğenildiği gibi bazı izleyicilerden tepki de alabiliyor. Daha önce En Kısa Gecenin Rüyası’nda benzer bir durumu yaşamıştım. Tatbikat Sahnesi’nin fuayesinde Ceza Külliyesi oyunu için salon kapılarının açılmasını beklerken yanımda oturan iki kişinin sohbetine kulak misafiri olmuştum. Benim gibi önceki hafta En Kısa Gecenin Rüyası’nı izlediklerinden, Moda Sahnesi’nin yönetmeni Kemal Aydoğan’ın oyundaki karakterleri yerelleştirmesinden dolayı oyunu beğenmediklerinden bahsediyorlardı sert bir üslupla. Bu oyunda da benzer bir şey yaşandı. Oyun başladıktan sanıyorum bir 15-20 dakika sonra arka sıramda oturan izleyicilerden bir arkadaş grubu oyunu eleştirerek salondan çıktılar.
Benim kişisel olarak farklı sahneleme tarzları ve Macbeth benzeri kült oyunların günümüze uyarlanmasına bir tepkim yok. Olmadığı gibi zaman zaman çok daha fazla keyif aldığım da oluyor. Hoş, haklıysa da böyle bir tepkiyi verebilecek, büyük büyük konuşup ahkam kesebilecek kadar bir tiyatro bilgim yok. Biletini alıp, koltuğuna oturmuş bir izleyici olarak bir oyundan beklentim bana derdini anlatması. Bunu yaparken kullandığı yöntem ve araçlar bir yemeğin baharatı gibi geliyor bana ve bir oyunu değerlendirirken pek de önemsediğim şeyler olmuyorlar.
Yabana atılır şey midir kral tacını Macbeth’in başına değil de boynuna bir boyunluk olarak takıvermek? Henüz hayattayken Kral Duncan’ın kanını Lady Macbeth’in kendi elleri ile hazırlaması? Onca kişilik oyunu, iki kişilik bir performans haline getirmek? Yöntemi ve araçları farklı diye tüm bu akılcıl, üzerine kafa yorulmuş emekleri görmezden gelmek eleştirinin kestirme yolu gibi. Yani duyarsanız bir fuayede Tiyatro Bereze’nin Macbeth’i hakkında kötü şeyler, aldırmayın izleyin.
Uyarlayanlar: Erkan Uyanıksoy, Elif Temuçin
Yöneten: Doğu Akal
Oynayanlar: Elif Temuçin, Erkan Uyanıksoy
Sahne ve Kostüm Tasarımı: Lucile Larour & Patricia Ulbricht