Yaklaşık okuma süresi: 4 dakikaİstanbul Halk Tiyatrosu‘nun Bezirgan oyununu Özgür Hanım, uzun süredir görüşmek istediğimiz bir hocamız ve eşi ile birlikte Kadıköy Halk Eğitim Merkezi‘nde izledik.
İhtiyar Balıkçı ve Deniz oyunundan sonra izlediğim ikinci İstanbul Halk Tiyatrosu oyunu oldu. İlk oyunu iki sene önce Kadıköy Tiyatro festivalinde izlemiştim. Açıkçası o oyundan pek fazla keyif alamayıp, balıkçılık ve deniz konularının ilgimi çekmediğini fark etmiştim. Fakat Bezirgan oyununu istisnasız hepimiz çok beğendik.
Bezirgan, Moliere‘in ilk defa 1664 yılında sahnelenen Tartuffe oyunun bir uyarlaması. Oyun dönemin Fransa’sında çok kısa bir süre sahnelendikten sonra yasaklanmış, yaklaşık beş sene sonra sansürsüz olarak tekrar sahnelenmeye başlayabilmiş. Oyun, dinine bağlı bir adam olan Orgon‘un kilisede tanıştığı, dindar gözüken bir düzenbaz olan Tartuffe’ü kendisine ve ailesine yol göstermesi için evine almasını ve ailenin Orgon’a Tartuffe’ün gerçek yüzünü göstermek için verdiği çabayı konu alıyor. Orgon’un Tartuffe’e olan bağlılığının kızını başkasını sevdiği halde onunla evlendirmek isteyecek kadar ileri gitmesi, ailenin ve özellikle eşi Elmire‘nin kendisini ikna etme konusundaki çabalarının bir hayli önüne geçiyor.
Oyunun uyarlamasında bazı karakterin isimleri de değiştirilmiş. Oyunda Cem Davran‘ın canlandırdığı iki karakterden Tartuffe, Bezirgan Efendi olarak Orgon ise Zikret olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle oyuna da ismini veren Bezirgan, TDK’daki “mesleğini sadece kazanç için kullanan kimse” ve “alışverişte çok kâr amacı güden kimse” anlamları ile dini kullanarak kendisine fayda sağlayan Tartuffe karakteri için düşünülmüş harika bir isim.
Oyunun sahnelemesindeki en ilginç detaylardan birisi de oyuncuların kullandığı maskelerdi. Zikret dışındaki tüm karakterler bir maske ile oynadılar oyunu. Zaman zaman maskelerini çıkarıp normalde söylemek istedikleri fakat maskelerinin altında kalan sözlerini söyledikten sonra maskelerini takıp devam ettiler oyuna. Bence en güzel örneği Zikret’in kızı Meryem‘i Tartuffe ile evlenmeye ikna etmek için yaptığı konuşma sırasında olandı. Babasının ısrarlarını sakin bir şekilde dinleyen Meryem’in bir anda maskesini çıkararak babasının yaptığının bir zorlama ve sahtekarlık olduğunu söylemesi, oyunun başında pek anlam veremediğimiz maske kullanımlarının alt metinlerinden birisiydi.
Oyunda Bahtiyar Engin ise Meryem’in yardımcısı Delile‘i oynadı. Benim oyunda en beğendiğim karakter Delile oldu. Oyunun mizahi yönünü de sırtlayan Delile adeta saraydaki bir soytarı gibi kimsenin cesaret edip, yüksek sesle söyleyemediği şeyleri Zikret’in yüzüne söyleyebilen bir karakter olarak çıktı karşımıza. Yine Faruk Akgören‘in canlandırdığı Senad karakterinin Bezirgan ve Zikret ile olan diyaloglarında sorduğu sorular, izleyicinin de din – erk ilişkisini yeniden sorgulaması için bir kapı aralıyor. Zikret’in annesi Valida rolündeki Erkan Can ise oyunun açılışında ve son sahnelerinde oyuna dahil oldu. Kendisini sahnede daha uzun süre görmek isterdim açıkçası.
Oyuncular ile ilgili söyleyeceğim son şey ise Zikret’in oğlu Damir rolündeki Selim Can Yalçın ile ilgili. Oyuncular oyunu maske ile oynadıkları için maskeleri ilk çıkardıkları sahneye kadar kimin kim olduğunu anlamakta güçlük çektim. Fakat Damir karakterinin jestleri çok tanıdık geldi. Sanki daha önce izlediğim bir karakteri tekrar izliyormuşum hissi uyandırdı bende. Maskesini çıkardığı ilk sahnede ise nedenini anladım. Kendisi İstanbul Şehir Tiyatroları‘nın bu sezon başında sahnelenmeye başlanan Saadet Hanım oyununda yer alıyor. O oyunda arkadaşlarının tutukluluk durumuna dikkat çekmek için bankada eylem yapan gençlerden birini oynuyordu. İki oyunda da kendisini beğenerek izledim fakat oynadığı karakterlerin benzeşmesi de dikkatimi çekti.
İstanbul Halk Tiyatrosu’nun yine Bezirgan’ın oyuncu kadrosundaki birçok ortak oyuncu ile 2010’dan bu yana sahneye koydukları Alevli Günler isimli bir oyun var. Bezirgan gibi onu da program ve afişlerde sürekli görüyorum ama izleme fırsatı bulamadım henüz. Araya çok fazla zaman sokmadan o oyunu da izlemek istiyorum.
Oyunun en çok akılda kalan ve bir nevi özeti niteliğindeki bir replikle de bu günlüğü bitirmiş olayım.
Sürekli dilinde olmasından, yüreğinde olmadığını anlamalıydım.
Yazan: Moliere
Yöneten: Yıldıray Şahinler
Sahne Tasarımı: Barış Dinçel
Kostüm Tasarımı: Duygu Türkekul
Maske ve Kukla Tasarımı: Candan Seda Balaban
Oyuncular: Cem Davran, Erkan Can, Bahtiyar Engin, Selin Yeninci, Faruk Akgören, Aytek Önal, Simge Defne, Selim Can Yalçın
Fotoğraflar: Yazıda kullanılan fotoğraflar Emre Mollaoğlu‘na aittir.