İzledim: Çın Sabahta

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakikaİstanbul Şehir Tiyatroları‘nın Çın Sabahta oyununu dün akşam Kadıköy Haldun Taner Sahnesi‘nde izledim. Hastalık Hastası ve Macbeth‘den sonra bu sezon izlediğim üçüncü İstanbul Şehir Tiyatroları yapımı oldu. Nezihe Meriç‘in Çın Sabahta metnini Hülya Karakaş sahneye koymuş ve aynı zamanda Ayşe Günyüz Demirci ile birlikte oynamış. Yanlış hatırlamıyorsam iki oyuncuyu da sahne üzerinde ilk defa izledim.

Nezihe Meriç, Çın Sabahta oyununda dertleriyle hemhâl olan iki kadının hikâyesini anlatıyor. İlk bakışta birbirine pek benzemez gözüken dertleri, hayatları hakkında öğrendikleri küçük detaylarla birlikte ortaklaşmaya başlıyor. Bunu fark ettikleri andan itibaren de aralarında ne sosyal ne de kültürel bir fark kalıyor. Konuştukça çıplaklaşıyorlar ve insani düzlemde eşitleniyorlar âdeta. Bambaşka hayatların içerisinde verdikleri mücadeleler ve hayal kırıklıkları teklifsizce gün yüzüne çıkarken farkına varmadan diğerkâm oluveriyorlar birbirlerine.

Oyunun başında perdeler açılırken ilk dikkatimi çeken şey sahne tasarımındaki yalınlık oldu. Ödenekli tiyatroların yapımlarında şaşaalı tasarımları görmeye o kadar alıştım ki aksine şaşırır oldum. Fakat Almila Altunsoy‘un elinden çıkan tasarım bu anlamda alışılageleni bozar nitelikte. Hatta bir ara Moda Sahnesi’nin yapımlarından sahne tasarımlarına aşina olduğum Bengi Günay‘ın bu işte bir parmağı olabilir mi, diye geçirmeden edemedim içimden. Özellikle şu anda repertuvarda olmayan Moritz Rinke‘nin Seviyoruz ve Hiçbir Şey Bilmiyoruz oyununda çok benzer bir tasarım olduğunu anımsıyorum. Yakın zamanda kurumda bir sanat yönetmeni değişikliği oldu. Umarım bu değişimle başlayan yeni dönemde balyozla sinek öldürmeye çalışan uygulamaları daha az görürüz.

Çın Sabahta, sahneye koyulması zor bir oyun bence. Bunun birkaç nedeni var. Bunlardan birisi, karakterlerin keskin dönüşlerinin olması. Oyunun başında birbirine hiçbir yakınlığı olmayan, aksine nahoş bir sebeple hiddet içerisinde tanışan iki kadının dostluğunu izleyiciye kısa süre içerisinde inandırması gerekiyor. Bir diğeri ise oyunun neredeyse gerçek zamanlı oynanıyor olması. İzlerken kaçırmadıysam eğer belirgin bir zaman aşımı yok oyunda. Gündüz başlayan hikâye sabahın ilk ışıklarında son buluyor. Bunlar göz önünde bulunduruluğunda bir saatin çok az üzerindeki bir oyun zamanı içerisinde izleyicinin hikâyeye tam olarak dahil olması pek olası gözükmedi bana.

Metnin vermek istediğini samimiyetle anladığımı düşünüyorum. Ama iş sahnede izlediğime gelince, onun metnin potansiyelinin ne kadarını temsil ettiğinden şüpheliyim. Bence izleyiciye söylemesi gerekenleri harfiyen söylüyor ama maalesef söylediklerine inandıramıyor. Bu nedenle oyun sonunda buruk bir tat ve yoğun bir olmamışlık hissi bırakıyor. Çın Sabahta oyunu beni Nezihe Meriç ile tanıştırmış oldu. Oyun metni daha önce Mitos Boyut Tiyatro Yayınları tarafından basılmış. En kısa sürede edinip okuyarak oyunla ilişkimi yeniden tesis etmek niyetindeyim. Metinden ufak bir alıntıyla bitireyim.

Bak bu dünya böyledir. Onun elinden zorla çekip alacaksın yaşamını. Bir canavarın dişlerinin arasından söküp çıkarır gibi. Dişe diş, kana kan.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Nezihe Meriç
Yöneten: Hülya Karakaş
Sahne Tasarımı: Almila Altunsoy
Oynayanlar: Ayşe Günyüz Demirci, Oğuzhan Oğuz
Süre: 1 saat 20 dakika (Tek perde)