Dijital Tiyatro Deneyimi, Pandemi, Akıbet

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakikaUzun zamandır buraya yazmak için kısa kısa notlar alıyorum. Fakat bir türlü çatısı olan tek bir yazı hâline getiremedim. Şartların sürekli olarak değişmesinden dolayı bir süre daha da getiremeyecek gibi gözüküyorum. O yüzden olduğu gibi yazmaya karar verdim.


Şubat ayından bu yana bir tiyatro salonuna girip oyun izlemedim. En son pandemiden önce Bakırköy Belediye Tiyatroları‘nın İstanbul’u Satıyorum oyununu Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi içerisindeki Müşfik Kenter Sahnesi‘nde izledim. Bu ayrılığın uzun sürmeyeceğini düşünerek nisan ayında askerden dönünce kısa bir ara demiştim. Belli ki o dönem fazla iyimsermişim. Kısa dediğim aranın bir seneyi bulmasına pek bir şey kalmadı.


Pandeminin ilk aylarında tiyatroların birer ikişer arşivlerini kamuya açmaya başlamasıyla dijital tiyatroya merak saldım. Bunu hem izleyiciler hem de tiyatrolar için sürdürülebilirlik gibi kaygılar gütmeden, tamamen oportünist bir yerden ele aldım. Sahnelendiği dönemde izleme fırsatı bulamadığım iyi oyunları evimin rahatlığında izleyebilecektim, ne güzeldi. Bunu nisan ayından haziran ayına kadar devam ettirdim. Hatta izlediğim dijital oyunları bir tweet zincirinde topladım.

Fakat haziran başında nihayet dank etti. İzleyiciler için sürdürülebilir değildi, çünkü tiyatroların paylaştığı kayıtların neredeyse tamamı daha sonra izlenmesi için değil arşiv amaçlı alınmıştı. O yüzden kayıtlar kötüydü, bolca görüntü ve ses sorunları vardı. Herkesin ilk andaki hevesi geçince bir daha muhtemelen yüzlerine bakılmayacaktı. Tiyatrolar için sürdürülebilir değildi, bu kayıtlardan maddi gelir elde etmedikleri gibi ellerinde sonsuz bir arşiv de yoktu. Sanıyorum Dostlar Tiyatrosu o dönemin en öne çıkanıydı. Her hafta bir oyun paylaşıyorlardı. Fakat onlar da son paylaşımlarını beş ay önce yaparak en azından dijital ortamda bir sessizliğe gömüldüler.


Derken temmuz ayı geldi. Tiyatroların oyun sahnelemelerinin önünde yasal bir engel kalmadı. Fakat bu defa da haklı olarak onlar endişe duydular. İnsanları saatlerce kapalı bir sahnede tutma konusunda sorumluluk almakta geri durdular. Yaz ayları böyle geçti. Nihayetinde bugün birkaçı haricinde çoğu tiyatro pandemi koşullarına göre izleyici kabul ederek, fuaye ve salonlarında gerekli tedbirleri alarak, repertuvarlarını daha kısa süreli oyunlar ihtiva edecek şekilde güncelleyerek perdelerini açıyorlar.


Bu yazıyı yazmaya başladıktan sonra tiyatroların akıbeti birkaç defa değişti. Yaşananları unutmamak adına yazının üstteki hâline dokunmuyorum. Süreç kabaca şöyle oldu.

4 Kasım 2020 tarihinde konser, sinema ve tiyatro salonlarındaki etkinliklerin en geç 22.00’de son bulması kararı alındı. Bu yüzden tiyatrolar suare temsillerinin başlama saatini geri çektiler ki ilgili saatten önce salonları boşaltabilsinler.

22 Kasım 2020‘de hafta sonları 20.00’den sonra sokağa çıkma yasağı uygulanması kararı alındı. Bu kararlar tiyatroların hafta sonu suare temsillerini oynamaları mümkün olmadı. Yalnızca matine oynayabilir hâle geldiler.

2 Aralık 2020‘de alınan yeni kararla sokağa çıkma yasağı hafta içi 21.00 – 05.00 arasını, hafta sonunun ise tamamını kapsayacak şekilde genişletilince tiyatroların fiziksel varlığı tamamen son buldu.


Elimizde kala kala bir tek tiyatronun dijital hâli kaldı. Onun da tiyatro mu sinema mı olduğu tartışmaları sürüyor. YouTube dışında ilk defa İstanbul Tiyatro Festivali‘nde dijital tiyatro deneyimi yaşadım. İzmir Belediyesi, İzmir Tiyatro Günleri ismini verdiği festivali YouTube üzerinden yayınlıyor. Orada yayımlanan oyunları izliyorum denk geldikçe. TiyatrolarTV‘de gözüme kestirdiğim birkaç oyun var. Yakın zamanda Moda Sahnesi Sahneden Naklen isimli gösterimlerine başlayacak. Ne yalan söyleyeyim, özlediğim için elimden geldiğince hepsine katılmaya çalışacağım ama tiyatronun dijital hâlinin ziyadesiyle keyifsiz ve eğreti olduğuna izleyicisinden icra edenine kadar kimsenin şüphesi kalmadı herhalde artık.


Yine de umutla.


* Görsel: online.iksv.org/tiyatro