İzledim: Ormanlardan Hemen Önceki Gece

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakikaDile kolay, bir buçuk sene olmuş. En son canlı kanlı bir tiyatro oyununu 2020’nin şubat ayında Bakırköy’de izlemiştim. En baştan söyleyeyim, unutmuşum. Bir tiyatro oyununu izlemeden önce neler yapıyordum, nasıl hazırlanıyordum, neler okuyup neler izliyordum, hepsini unutmuşum. Üstüne üstlük bir oyunu pürdikkat izleme yetimi de handiyse kaybetmişim. Eski normalde hiç âdetim değildi, oyun sırasında telefon kurcalamaya yeltenmek veya on dakikada bir amaçsızca saate bakmak. Epey de atıp tutardım böyle izleyicilere. Geçen akşam hepsini bir bir yaptım bunların. Yakın zamanda yeniden evlere kapanmazsak -ki kapanacağız gibi gözüküyor- önceki tiyatro izleme pratiklerimi tekrar ede ede yeniden kazanmak niyetindeyim. Bu hâlimden pek hazzetmedim çünkü.

Oyuna geleyim kendimden daha fazla sıkılmadan. Ormanlardan Hemen Önceki Gece bir Moda Sahnesi yapımı. Bir buçuk sene sonra canlı kanlı oyun izleyeceksem en azından naçizane tanıdığım, bildiğim bir ekibin oyunu olsun istedim. Geçtiğimiz kapanma dönemlerinin birinde Babamı Kim Öldürdü‘yü de izlemiştim benzer saiklerle. O dijitaldi tabii. Bu tanıdık, bildik olma hissi güzel. Bir yandan evinde gibi hissettiriyor, bir yandan da evinde olduğun için yiyeceğin tokatın şiddetini az buçuk kestirebiliyorsun. Hangisiydi hatırlamıyorum ama yine bir Moda Sahnesi oyunundan sonra yazmıştım bir yerlere, her Moda Sahnesi oyunundan çıktığımda kendimi anlaması güç bir kitabı bitirmişim gibi hissediyorum, diye. Yine benzer şeyler yaşandı. Epey hırpalandım.

Bernard-Marie Koltès‘in metni, Ayberk Erkay çevirisi, Kemal Aydoğan rejisi ve Barış Yurtsever‘in oyunculuğuyla ete kemiğe bürünmüş. Bir yabancı olma/bırakılma hikâyesi Ormanlardan Hemen Önceki Gece. Yağmurlu bir gecede, bütün hırpaniliğiyle sokakta kalmış bir adamın derinden monologları. Yabancı olmasına karşın sokakta yalnız değil. Onu fark edenler, yok sayanlar, öfkesini dizginleyenler ve diri tutanların hepsi var bu monologların içerisinde. Barış Yurtsever ve Ayberk Erkay, T24’de konuk oldukları Ayşen Güven’in programında, oyundaki kahramanın dilini olabildiğince egemenin dilinden uzak tutarak ve bütün hikâyeyi bir ötekinin ağzından oynamaya dikkat ettiklerini söylemişler. Bu sayede öfkesini her daim diri tutan fakat herhangi bir cenaha mâl edilemeyecek, egemenin hırsına ve körlüğüne kapılmayan bir karakterin anlatısı çıkmış ortaya. Biz de onun vesilesiyle bir buçuk sene sonra bilet kontrolü, koltuk numarası arama, oyun başlama anonsu bekleme gibi unuttuğumuz heyecanları yaşatan bir seyirlik izlemiş olduk.

Görüyorum ki izlediğim bir oyun hakkında üç beş satır yazabilme pratiğimi neredeyse kaybetmişim. Saçmalamamak adına daha fazla uzatmayacağım o yüzden. Not düşmek istedim buraya sadece. Tiyatro izleyiciliğimi daha ne kadar ve hangi koşullarda sürdürebileceğimi bilmiyorum. Açık havada dahi olsa maskesiydi, mesafesiydi, tedirginliğiydi derken izlediğim şeyden de aldığım keyif ciddi oranda sekteye uğruyor. Yine direneceğim ama sürdürmek için. En azından içinde bulunduğumuz yaz ayları boyunca açık hava nimetlerinden faydalanarak. Belki farklı türde oyunlarla. Kim bilir, geçen zamanda zevklerim değişti belki de. Sonbahar sanıyorum herkes için bir bilinmez. Normal şartlarda en az iki aylık tiyatro izleme programı hafta hafta elinde olan, diğer tüm planlarını ona göre yapan bir izleyici olarak mevcut durumdan duyduğum üzüntüyü yazının sunduğu herhangi bir olanakla anlatmam mümkün değil. Şimdilik bu kadar.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Bernard-Marie Koltès
Çeviren: Ayberk Erkay
Yöneten: Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Oynayan: Barış Yurtsever
Süre: 1 saat 30 dakika (Tek perde)