İzledim: Bir Avuç Kül

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakikaTiyatro D22‘nin ocak ayı sonunda ilk temsilini yapan oyunu Bir Avuç Kül‘ü dün akşam Oyun Atölyesi‘nde izledim. Sanıyorum bu sezon en çok oyun izlediğim sahnelerden birisi Oyun Atölyesi olacak. Hiç oturup etraflıca bakmadım ama hem sezon başından bu yana izlediğim oyunlar hem de sezonun geri kalan ayları için yaptığım planlar bana böyle hissettiriyor. Birkaç ay sonra çıkaracağım sezon sonu bilançosunda daha net bir şekilde görülür nasıl olsa. Her sezon sonunda, o sezon içerisinde izleyip beğendiğim oyunları yazıyordum. Bu sene ona ek olarak beğenmediğim oyunları da yazmak istiyorum. Şimdiden nedenleriyle birlikte yazacağım iki oyun kestirdim gözüme.

Hayvan Çiftliği ve Hakikat, Elbet Bir Gün‘den sonra D22’nin izlediğim üçüncü oyunu oldu Bir Avuç Kül. Şimdiye kadar edindiğim tecrübe, D22’nin oyunlarının beni zihnen zorladığı yönünde. Benim için, izlemesi ve sindirmesi sezon içerisinde izlediğim diğer oyunlara nazaran kolay olmayan oyunlar sahneliyorlar. Özellikle Hayvan Çiftliği’ni uyarlama olması hasebiyle ayrı tutarak Hakikat, Elbet Bir Gün ve Bir Avuç Kül oyunları için bunu söyleyebilirim. Alışılagelmedik sahne tasarımlarının da bunda büyük bir etkisi var.

Bir Avuç Kül, görünen özneleri iki mezarcı ve genç bir kadın olan bir hikâye anlatıyor. Sıcak savaş ortamında her gün onlarca cesetle haşır neşir olan ve bu yüzden türlü hastalıklarla mücadele eden iki mezarcı, bir gün cesetlerin arasında -oyundaki tabiriyle- yaşayan bir ölüye rastlıyorlar. İlk görüşte başlarına bela olacağını düşündükleri bu kadını aralarına alarak beraber çalışmaya başlıyorlar. Bir nevi kadını kendilerinden birisi gibi gösteriyorlar. Bu sayede başlarına gelen akılalmaz olayın doğuracağı olası sorunların etrafından dolaşıyorlar. Rutinleri esnasında mezarcıların yaptıkları işten yola çıkarak başlayan sohbetleri, hak arayışlarından bürokrasiye kadar birçok konuda izleyiciye ipucu veriyor. Kadının da monologları onun serencamı hakkında fikir sahibi olmasını sağlıyor izleyicinin.

Özellikle ipucu dedim, çünkü oyundaki hikâyenin belirgin hatları yok. Burada başladı, bunlar yaşandı ve burada bitti, diyemiyorsunuz izlerken. Hatta öyle ki oyunun son on dakikasında izleyiciler üç defa oyunun bittiğini sanarak alkışlamaya başladılar. Işıklar açıldığında herkes oyuncuların selama gelmesini beklerken oyun devam ediyordu. Yüksek bir tirattan sonra ışıkların tamamen kapanması böyle bir oyun için doğru bir tercih mi bilemiyorum. Sonuncu alkıştan sonra izleyici oyunun gerçekliğinden tamamen kopmuş bir hâlde yaptığına yüksek sesle gülüyordu artık. Bunların oyun ekibi tarafından görülmediğini sanmıyorum.

Bir Avuç Kül bende belli belirsiz hisler bıraktı. Ölülerle farklı bir iletişim kuran kadının diğer mezarcılar gibi hastalanmaması, geçmişe olan bağlılık ve unutmak üzerine düşünmemi sağladı. Keza, mezarcıların çalışma koşullarının iyileştirilmesi için ciddiyetle bulundukları taleplerin alayla ve aşağılanmayla karşılanması, bunun birbirini tekrar eden sahnelerle anlatılması da benzer şekilde bürokrasi üzerine düşündürdü beni. Bunlar doğrudan zihnimde beliren imgeler değil, anlamı zorlayarak yaptığım çıkarımlar yalnızca. Laurent Gaude ve Can Kulan‘ın oyunu yazarken ve sahneye koyarken amaçladıklarının doğrudan bunlar olduğundan şüpheliyim. Ulaşabilirsem oyun metnini okumayı isterim. Belki birkaç taşı yerine oturtabilmek için en azından.

Oyunun oyuncularından Serkan Rutkay Ayıköz‘ü ilk defa sahnede izledim. Tanıl Yöntem‘i daha önce Hayvan Çiftliği’nde izlemişim. Fakat kostümlerinden dolayı o oyunda anlatıcı dışında hiçbir oyuncuyu ayırt edemediğim için onu da ilk defa izlemiş olarak sayıyorum kendimi. Rejinin tercihlerine uygun olarak güzel bir uyumları var oyunda. Sivrilmiyorlar, aynı tempoda sürdürüyorlar oyunlarını. Duygu Üzüm Kulan‘ı ise Duru Tiyatro‘daki ilk oyunu Veronalı İki Centilmen‘den bu yana takip ediyorum. Bir Avuç Kül’ü de izleme sebebim oydu açıkçası. Yine beğenmekle birlikte henüz -kendisi için- doğru oyunu bulamadığını düşünüyorum. İlerleyen senelerde oynayacağı ve tüm oyunculuk hünerlerini sergileyeceği bir rolle ismini daha fazla duyuracak bence.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Laurent Gaude
Çeviren ve Yöneten: Can Kulan
Sahne Tasarımı: Başak Özdoğan
Oynayanlar: Duygu Üzüm Kulan, Serkan Rutkay Ayıköz, Tanıl Yöntem
Süre: 1 saat (Tek perde)