İzledim: Daha İyi Günlerimiz Olmuştu

Yaklaşık okuma süresi: 3 dakikaOyun Atölyesi‘nin Daha İyi Günlerimiz Olmuştu oyununu prömiyerinin ertesi günününde izledim. Yazarıyla tanışmam açısından yeni, rejisi ve oyuncuları açısından ise aşina olduğum bir kadronun oyunu oldu benim için.

Metin, Macar senarist ve yönetmen Szabolcs Hajdu‘a ait. Daha İyi Günlerimiz Olmuştu, Hajdu’nun “It’s Not the Time of My Life” ismiyle yazıp yönettiği 2016 yapım sinema filminin tiyatro sahnesine uyarlaması. Çevirisini Aslı Sarıoğlu Nagy‘nin yaptığı oyun, Muharrem Özcan rejisiyle sahneleniyor. Oyunun rollerini Tuna Kırlı, İpek Türktan Kaynak, Pınar Çağlar Gençtürk, Tolga İskit, Sena Başdoğan ve Berke Karabıyık paylaşıyorlar.

Oyun, sosyokültürel olarak farklı sınıfları temsil eden iki kız kardeş ve aileleri üzerinden hem bir modern – klasik aile eleştirisi yapıyor hem de erk ve kıymet verilen değerlerin öznelliğine dair birtakım fikirler ortaya atıyor. İki ailenin beklenmedik bir şekilde beraber vakit geçirmeye başlamalarıyla hikâye de başlıyor. Oyunda Farkas – Eszter çifti, düzeni ve maneviyatı temsil ederken, Albert – Ernella çifti kaosu ve maddi olanı temsil ediyor. Farkas ailesindeki düzeni, babanın tarihe not düşercesine tuttuğu günlüklerden, annenin oğulları Bruno‘yu yetiştirirken izlediği incelikli metodolojilerden okuyabilmek mümkün. Benzer şekilde Albert ailesinin de beslendiği kaos, olaylara verdikleri abartılı tepkilerden ve kızları Laura ile kurdukları iletişimden okunabiliyor. Oyun sürdükçe karakterlerin ayyuka çıkan dertlerinden iki ailenin birbirlerine ne kadar taban tabana zıt olduklarını görebiliyor ve bunun yol açtığı kültürel çatışmayı fark edebiliyoruz.

Oyunda görmediğimiz bir baba figürü var. Kız kardeşler Eszter ve Ernella’nın babası. Sürekli ismi geçiyor. Kendisine öyle saygı duyuluyor ki Farkas ailesinin evinin orta yerinde kocaman bir fotoğrafı bile var. Fakat kendisini hiç görmüyoruz. Ben oyunu izlerken baba figürünü klasik aile normlarıyla özdeşleştirdim. Damatlarının sakal tıraşına kadar karışan ki bunu manasız bir şekilde yalnızca yapmış olmak için yapan, söyleyeceklerinden korkulan ama gerektiğinde de yardım elini kızlarından esirgemeyen otoriter bir baba.

Oyunun finaline yakın Bruno ve Laura‘nın evin salonunu tiyatro sahnesine çevirerek ailelerine oynadıkları bir oyun var. Sahneleme tercihleri bakımından beni çok etkilemese de -durağanlığı, tahmin edilebilirliği ve kendini tekrar etmesi- tüm farklılıklarına rağmen iki aileyi ortak bir paydada buluşturuyor ve bir nevi oyunun düğümünü çözüyor. Baba Farkas’ın derdini, aileyi boşanmanın eşiğine getiren hissi açığa çıkarıyor. Sorunun teşhisinden sonra ise iki ailenin fertleri baba figürünün etrafında toplaşıyorlar.

Oyunun bütünlüklü bir hikâyeden ziyade bende bıraktığı parça parça hisler var. Sonrasında aile ve değer kavramları üzerine çokça düşünmeme vesile oldu. Karşılaştırmalar üzerine epey kafa yordum. Maddiyle manevinin, kaosla sakinliğin, düzensizlikle düzenin. Konuşmakla ilgili de bir derdi var bence oyunun. Teşhisi koymak için yapılması gereken konuşmanın ertelenmesi, hastalığın ilerlemesinden ve belki de geri dönüşü olmayan bir yola girmesinden başka bir işe yaramıyor. Yekten konuşmak, hasta doktor ilişkilerindeki anamnez sürecine benzer şekilde insan ilişkileri kurmak da benim kazanımım oldu oyundan.

En güzel kısmı günlüğün sonuna sakladım. İpek Türktan Kaynak. Harikulade oynuyor. Son zamanlarda hem tiyatroda hem sinemada yaptığı bütün işleri hayran hayran izlerken buluyorum kendimi. İpin ucunu bıraksam bu yazıda sayfalarca övebilirim kendisini. Oyunun hakkından yememek adına şimdilik susuyorum. Ama sadece şimdilik. Oyunun çocuk oyuncusu Berke Karabıyık dışındaki herkesi farklı oyunlarda izlemiştim. Tuna Kırlı‘yı Kundakçı‘da, Pınar Çağlar Gençtürk‘ü Işıltılı Haşereler‘de, Tolga İskit‘i Joko’nun Doğum Günü‘nde, Sena Başdoğan‘ı da -sanıyorum- Radyum Kızları‘nda. Özellikle oyunun bir gün evvel prömiyer yapmış olmasını göz önünde bulundurarak tüm oyuncuları beğenerek izledim. Ne yalan söyleyeyim, Araba Kullanmayı Nasıl Öğrendim oyunundaki gibi bir deneyimi yeniden yaşamak istemezdim.

OYUN KÜNYESİ
Yazan: Szabolcs Hajdu
Çeviren: Aslı Sarıoğlu Nagy
Yöneten: Muharrem Özcan
Sahne Tasarımı: Gamze Kuş
Oynayanlar: Tuna Kırlı, İpek Türktan Kaynak, Pınar Çağlar Gençtürk, Tolga İskit, Sena Başdoğan, Berke Karabıyık
Süre: 1 saat 35 dakika (Tek perde)